"Öldüm, ölümden bir şeyler umarak
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü
Bir türlü hatırlayamadım o türküyü
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü
Alıştığımız bir şeydi yaşamak."
"Cennetteki bahtiyar kullarına selâm eden" denmiştir. Yasin Suresinde سَلَام قولا من رَب رحيم buyurmuştur.
Meal-i Şerifi: Ehl-i cennete, Rahîm olan Rab'dan doğrudan doğru söylenme bir selâm da vardır. Bu ayetteki Er-Rahîm "ism-i şerif"i; sonunda müminleri rahmetiyle muratlarına erdirici demek manasındadır.
Biz günahkar kullarını da cemâlini gören, selâmını duyan o bahtiyarlar sırasına katıver ey lütuf ve kerem sahibi Allah'ım!
İlahi!
Hamdüsenalar, minnet ve şükranlar, takdisler, tazimler, tebciller ancak Sana'dır. Sayısız nimetlerinin içinde bulunuyoruz. Bu nimetlerinin en büyüklerinden olmak üzere gönüllerimize bir nur verdin ki, biz o nur ile Sen'i biliyor ve Sen'den başka asla bir mabut tanımıyoruz.
Kalbimizi bu nurdan ayırma!
Sevdiğin ve her hareketinden hoşnut olduğun ve insanlık İçin mutlak bir halaskär olarak yarattığın Fahr-i Kainat aleyhi ekmelü's-salavati ve't-teslimat Muhammed b. Abdullah b. Abdü'l-Muttalib b. Haşim hazretlerinin davetini kabul edip emrinle açtığı cadde üzerinde yürüyenlerden ettin. Bu en büyük şerefle iftihar ediyoruz.
Ayağımızı bu caddeden kaydırma!
Ya Rab!
Alemler durdukça her türlü salat ü selam, rıza yollarının kılavuzu, maddi manevi kazançlarımızın kaynağı, dileklerimizin kapısı, dertlerimizin tabibi olan o mübeccel, muazzam, mükerrem resulünün ve tüm ashabının üzerine olsun.
Allah'ın varlığını inkâr etmek, riyazi bir düsturu inkâr etmek kadar saçma ve hezeyanken, bilgi devri diye övünüp durduğumuz bu zamanda bile şirk ile inkâr, beşeriyetin öteden beri kanayan bir yarası olmakta devam etmektedir. Ne gariptir ki, bu münkirlerin çoğu, güzel eserlerin hayranı ve mesela mahirane çizilmiş bir tabloyu görünce "Efendim harika, harika," diye ressamını alkışladıkları halde, bu küçücük dünyada milyonlarca tablo gösteren o büyük kudret sahibine karşı gaflet içinde bulunuyorlar. Bu hale, insanlık namına derin bir acı duymamak kabil değildir.
Allah adıyla andığımız büyük zat, bu muazzam varlığı yaratan, tutan, her lahza görüp gözeten zattır. Hudutsuz kudret sahibidir, isterse yaratılmışların daha nice benzerlerini de vücuda getirir; yine de kudretinden bir zerre eksilmez. O, Rabbü'l-Alemin olmakla beraber kendisiyle aşınalığı olan kullarına bilhassa öyle lütufları, öyle ikramları vardır ki, bunları söylemeye ve saymaya kimsenin gücü yetişmez. Bu sebepten bir insan için mümkün olabilen en büyük kazanç, O'nu tanımak ve en büyük kayıp da O'ndan gaflet halinde bulunmaktır.