“Zeki olmak, sivil kıyafetler giymek, boynunuzda devasa bir yaka ya da kafanızda modern bir şapka takmak demek değildir. Aydınlar halkın beynidir. Halkınız sizi iyi bir eğitimden sonra iyi bir maaş alın, akşamları kafelerde iskambil kağıtları ve domino taşlarının başına oturun diye yetiştirmedi. Bu durumda aydın değil, aydın çamurusunuz. İnsanların zihninin, iradesinin, enerjisinin, insanların vicdanlarının alarmı olmalısınız. Halkı uyandırın. Köylülere, işçilere, şehirli alt tabakalara nasıl daha iyi yaşayacaklarını, nasıl daha iyi bir yaşamın kurucuları olabileceklerini öğretin.
12
“Durmam,” diye bağırdı, “insanlara söz ettirmem. Olmaz. Bir yerlerde bir şeyler kalmıştır. Durmam, vardır. Parlıyordur. Biz onu bulamıyorsak gücümüz yoktur. O parlak ışığı göremiyorsak, gözümüz içimizin karanlığındandır.”
Boka akıllı bir çocuktu, ama insanların birbirinden farklı olduğunu , bu farklılıkların nedenlerini kavramak için acı çekmemiz gerektiğini öğrenmemişti.
Benlik zannı zihindir, sürekli konuşur susmaz. Dinlenmemize izin vermez. Hiçlik bilinciyse tevekküldür. Elinden geleni yaptıktan sonra, akışa uyum sağlamaktır.
Evreni büyük bir yapboz gibi düşün. Hepimiz o yapbozun birer küçük parçasıyız sadece. Hepimizin bir özelliği var. Fakat birilerini taklit etmeye başladığımızda yapbozun içindeki doğru yerimizi kaybediyoruz.
Kalabalık bir yolculuktan geçiyoruz dünya aleminde. Birbirinizin varlığına , eksik yönlerimizi tamamlayan güçlere, enerjilere ihtiyacımız var.
Bu yüzden ilişkiler hayatımızın önemli bir parçasını oluşturuyor zaten.
İlişkilerde bağlılık esastır, bağımlılık esarettir.
Birine bağlı olmakla, ona bağımlı olmak aynı şey değildir.
Sağlıklı olan bağlılıktır.
O olmadığın da da sen bir başına ayakta durabilmeli ve mutlu olabilmelisin.
Gücün ve mutluluğun kimsenin varlığına ya da yokluğuna bağımlı değildir.
Uzun süre sizi kimsenin görmeyecek olmasının da önemi yok. İş zamanda değil, sizin kendinizdedir. Bir güneş olun, herkes sizi görsün! Güneşin her şeyden önce güneş olması gerekir.
çağımız ki, insanların yüreklerini bir şaşkınlıktır almış, kan “tazeleniyor” sözleri dillerden düşmez olmuş, bütün hayatın konfordan ibaret olduğu düşüncesi propaganda edilir olmuş!...
“Eğer birisi bana gelip de İslam âleminde yapılması gereken reformlardan, uygulanması gereken siyasi stratejilerden ve jeo- stratejik planlardan söz ederse, benim ona ilk sorum sabah namazını vaktinde kılıp kılmadığı olur.” Galiba meselenin bam telidir burası. İslam adına konuşan, yazan ve düşünce üretenler önce sabah namazını vaktinde kılıp kılmadıklarını cevaplamalılar. Çünkü bu sorunun cevabında bizim tüm meselelerimizin çözümü yatmaktadır. Çünkü en büyük farkımız namazımızdır, kulluğumuzdur. Ve aslında ‘küçük işler’ kategorisine aldığımız gün kaybetmeye başladık. Ve kalkışımız, düştüğümüz yerden olacaktır.
Onlar hayata ve eşyaya alışmazlar da. Onlar iyi bilirler çünkü, alışkanlık aklın ve kalbin ölmesi, işlevselliğini yitirmesidir. Bundan dolayı onlar daima hayretlerini diri tutarlar.
Tavus kuşu tüm ihtişamına ve rengârenk tüylerine, kanatlarına rağmen gururlanmaz asla. Güzelliği onu sarhoş etmez. Hiç kimsenin fark etmediği ayaklarının siyahlığı onu daima hüzünlendirir. Kimse farkında değildir ama olsun: Ayakaları ve parmakları çirkindir ve bu, mahzun olması için yetiyordur ona.
İnsan da öyle olmalı: Güzelliği kendinden bilmemeli, hata ve noksanlarını araştırıp bulmalıdır. Kendisinde ne kadar güzellik ve ön çıkarılmaya değer özellik bulunursa bulunsun, o günahlarıyla meşgul olmalıdır. Eksiklerinin üzüntüsüyle başı eğik dolaşmalı, mağrur olmamalıdır. Kendisini başkasından üstün görmemeli, ne kadar iyi olursa olsun, kendinde bir ‘ çirkin ayak ‘ bulmalıdır.