Kuyrukyildizi çıktı gece serinledi. Kuyrukyildizi çok parlaktı . Dört beş yıldız büyüklugundeydi. Bazı bir güneş gibi parlıyor Bazı ışığı donuklaşiyordu. Bazı ışığı sapsarı oluyor, Bazı aklaşiyordu
Atlara bindiler sürdüler. Köylü onları ulu ,dalları dev kanatlar gibi açılmış dut ağacının altında bekliyordu. Hepsinde bir sabırsızlık, gözle görünen bir heyecan vardı
Değirmene varmış, kapısında durmuş, attan inmek aklına düşmüyordu. Ha bire bir şeyler kuruyor ,düşünüyordu. Bir şaşkınlığa düşmüştü ki kurtulmanın mümkünü yok
Koca osman kurşun sesleriyle yataktan fırladı, hemen dışarıya koştu. Kurşun sesleri bir sağanak gibi geldi geçti. Köyün dört bir yanından at ayaklarının tapırtılari geliyordu
Mağaranın taşları kırmızıydi. Çürümüş kırmızı taşlar dokununca ufalaniyordu. Kırmızı taşların üstünde çok tuhaf mavi,yozlaşmış, eğri büğrü ,biçimsiz, hiçbir çiçeği hiçbir yaprağı ötekine uymayan bir çiçek bitmişti
Gökyüzü lacivert bir koyu karanlığa doğru iniyordu. Yıldızlar kayiyordu dökülürcesine. Yağız atın burun kanatları büyük bir gürültüyle açılıp açılıp kapaniyordu
İncecikten bir yağmur çiseliyordu, belli belirsiz, yağmur gibi pus gibi . Hiç yel esmiyordu. Anavarza ovası bir buğu içindeydi. Gün doğuyordu. Doğuda, pusun ardında bulanık bir aydınlık görünüp yitiyordu