Hepimizin kaderinde bir cinayet var. Ya işlenmemiş ya da işlenecek. Başka birinin ölümü üzerine inşa edilen hayatların zehri akıyor genizimizden. Kutsal kitapların ilk hikâyeleri boşuna cinayetle başlamaz.
Hayat her şeyi elekten geçiriyor ama bazıları elekte kalıyordu. Kalanlar ya o delikten geçebilecek kadar küçük olmadıkları için ya da çok sağlam durdukları ve iyi tutundukları için kalıyorlardı.
Ancak şunu biliyordum ki dikkatlerini üçüncü bir noktaya kilitlemiş olan iki kişi, birbirine hiçbir zaman yeterince bakmaz. Onun İçin de muhakkak görmedikleri şeyler vardır.
Onları
kilit altında
tuttuğumuz
halde hâlâ
bize
biçim
vermeye
devam
eden tüm
anılar
nereye
gider?
-artık hatırlayamadığım şeyler yine de yaşanmış
gerçeklik sayılıyor mu?