Oysa bilmiyor ki, bu yolculuktan
Yollar tükense de, dönmeyeceğim
Seni yaşamadan ölmeyeceğim
O Çin hârikası bakışlarını
O Pekin gözlerini
Gözlerin ki, gece donanmasıdır
Yoksul ve yabancı mısralarımın
Gün olur da, ayrılık yumağı çözülür mü
Bergüzârım ayaklar altında ezilir mi
Rüveyda, görür müyüm yeşil ufuklarını
Seninle bir sonsuzluk bulur muyum Rüveyda
Yoksa hep bu kabirde kalır mıyım Rüveyda
…
At vuruldu; içim paramparça rüveyda
gölgelerin ardına sakladım kusurumu
sen orda kayıtsızca gülümsüyor gibisin
ben burda damla damla eriyip akıyorum
yine de, çiğnetemem kimseye gururumu
istenmediğim yeri sessizce terkederim
hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu
mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim.
Kartallar uçar mı bir harabeden
Kötülerden benim yarim geçer mi?
Sen neden bu kadar güzelsin bilmem
Taşırsın yer yüzüne ebedi tohumları
Ben ise kuruyacak bir suyun mahkumuyum
Avuçlayıp öpüyorum kumları
…