"Beni özlediğin zaman," dedim. "Hayal kurmana gerek yok. Çağırırsan gelirim." Parmaklarımızı yeniden birbirine kenetledim. "Ne zaman çağırırsan gelirim, Daren."
"Bir savaş başlattın, bu topraklarda senin krallığından biri bir savaş başlattığında sonu iyi olmamıştı."
"Evet," dedi Toprak Vârisi. "Sen her şeyini kaybetmiştin!"
"Ve sen de her zaman böyle her şeyini kaybetmişlerin ayağına mı gelirsin?"
"Ben sıradan bir vampir değilim küçük hanım," dedi Sidra.
"Çok ama çok yaşlı bir vampi..."
"Anladık yahu!" Doğrulup alaycı bir şekilde gözlerimi irileştirdim. "En vampir sensin Kont Drakula. Başka?"
"Daren ölse ve sonra karşına ona tıpatıp benzeyen biri çıksa ne yapardın?"
"Daren ölümsüz."
"Ama ölseydi?"
"Ona benzeyen biriyle tanışacak kadar uzun yaşamazdım,"
"Öldüğünde oradaydım, Sidra'nın ne kadar acı çektiğini gördüm. Benzer bir acıyı ben de çekiyordum. Hayatta kalmamı sağlayan şey bir umuttu. Ben de ona bir umut vermek istedim."
"Sizin sorununuz bu,"
"Biz kimmişiz ve sorunumuz neymiş?"
"Siz su dehaları, beyniniz o kadar sulanmış vaziyette ki."
"Bir ömür kölen olmak isteyen adamdan bir gün dileniyorsun."
Benim dinlediğim efsanelerde Lilith, Âdem ile birlikte olmak istemediği için cennet bahçesinden kaçmıştı. Tanrı ona geri dönmeyi emrettiğinde reddedip şeytanın tarafına geçmişti. Ama ben onun için bir Âdem olan Toprak Lordu'nu ortadan kaldırmıştım. Şimdi o bahçenin kapılarını ona açmak ve bir ihtimal sunmak istiyordum.
Bu defa karşısında tanrıçalar olacaktı ama Tanrı onun tarafındaydı.
"Lilith'i uyandıralım," dedim tek seferde. "Cehennem kraliçesini geri çağıralım, bırakalım ortalığı ateşe versin. Bu defa yanan da, boğulan da biz olmayacağız. Bu defa oyunbozan olacağız."