Emre U.

Göğe Bakma Durağı
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor Seni aldım bu sunturlu yere getirdim Sayısız penceren vardı bir bir kapattım Bana dönesin diye bir bir kapattım Şimdi otobüs gelir biner gideriz Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç Bir ellerin ellerim yeter belliyelim yetsin Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat Durma kendini hatırlat. Durma göğe bakalım.
Turgut Uyar
Turgut Uyar
Reklam
Meğerse hiçbir şeye hakkım yokmuş benim. Konuşmaya, kırılmaya, anlatmaya, ağlamaya, düşmeye, sevmeye ve sevilmeye. Hayatımdaki herkes bana bir parça yaslanırmış ama benim yorulmam bile suçmuş.
"Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum." Oğuz Atay

Reader Follow Recommendations

See All
Artık yaşamak gelmiyor içimden. Gülmek, ağlamak... Nefes almak anlamsız artık. Tuhaf bir yalnızlığım var. Sanki bütün duyguları tüketmişim. Bir daha ağlayamayacak, gülemeyecek gibi hissediyorum. Yolun sonu pek hayır değil gibi gözüküyor.
"Samimiyet varsa hayattan keyif alırım. Samimiyetin olmadığı yerde keyfim kaçar, sonra kendim kaçarım. Kişilerin kaliteli yaşamlarına değil, kişiliğin kalitesine hayranım. Samimiyet tüm eylemlerimizi onurlu ve güzel kılar."
Reklam
her daim kendin ol. sen, seni anlayana mucizesin.
Anlaşılmayı beklerken neden anlamayı da düşünmüyorsunuz? bu işler hep anlaşılmayı bekleyerek yürümüyor...
Kendi problemleriniz, kendi sorunlarınız arasında başka insanların da kırgınlıkları ve sorunları olacağı o kadar umrunuzda değil ki, bir defa nasılsın demediğiniz insanlardan her gün sizi anlamalarını bekliyorsunuz. kimse sizin bencilliğinizle uğraşmak zorunda değil kusura bakın
Bir hayat ele al. Herhangi birini. Kendi hayatını. Bugün karşılaştığın herkesi düşün. Bu hafta, bu sene. Sonra tüm varoluşun boyunca kaç kişiyle karşılaşacağını düşün. Aileyi, arkadaşlıkları, iş arkadaşlarını, düşmanları, sevgilileri. Kalanları, gidenleri. Geçici, çalıntı ilişkileri. Sonu gelen sonsuz arkadaşlıkları. Sevdiğin ve söyleyemediğin kişileri düşün yada korktuğun. Veya aşağılamayı gizlice istediklerini. Yada dünyadan silmeyi. Sonra tüm bunlar mümkün olsaydı nasıl olacağını. Aptal hayatında kaybolmuş, gömülmüş olmasaydın da onu yapsa, şekillendirse ve biçimlendirseydin. Ve olması gerektiği gibi sevilene kadar debelenseydin.
"Bu neden sürekli benim başıma geliyor" diyorsan, bir Şaman öğretisi şöyle der: 'Ders sen öğrenene kadar devam eder. "
Reklam
Arkadaşlarımın kitaplarına bakarken istemsizce açıp kokluyorum, tuhaf olduğumu düşünüyorlar. Oysaki sayfa kokusu benim için bir tür bağımlılık, evde zaman zaman kendi kitaplarıma da bunu yapıyorum.
Ne için yaşıyoruz? Mutluluk, hüzün, sevgi, yorgunluk ve eminim ki aklıma gelmeyen, başka duyguların da kombinasyonu. Ölmek için yaşıyoruz sanırım. Tüketiyoruz. Tüketirken aslında tükeniyoruz da. Oysa birer toz tanesiyiz bu evrende. Üflenmeyi bekleyen toz taneleri. Bir hiç gibi...
Aşkın başlangıcı hayranlıktır. Sonrası ümit… Sonra şüphe doğar. Âşık hayranlıktan usanır. Sahip olmak ister, emin olmak ister. İlgisizlik görür, soğuklukla karşılaşır. Cemil Meriç
Flaubert'den, aşkın muazzam tanımı: "Merak. Birine karşı, ansızın, bir merak duymaya başlarsınız, korkunç bir merak. Onu tanımak, onunla doğmak, dünyaya onunla yeniden gelmek tek amacınız haline gelir. Aşka en uzak cümle, senden nefret ediyorum değil, bilmek istemiyorumdur."
Kim bilir ne kadar zordur, sağır ve konuşamayan biri için kendini ifade edememek. Hoş, bizde beceremiyoruz ya bunu çoğu zaman. Ne kadar uğraşsakta kelimeler yeterli olmuyor bir türlü. Sanırım böyle zamanlarda en iyisi susmak...
Çünkü ölmekten çok korkuyordu keza okuldakilerde öyle. Ama tüm bunların yanında birşeyi unuttunuz. Bende çok korkuyordum. Hemde kendimden. Herkes benden kaçabilirken ben kendimden nasıl kaçabilirdim, içimdeki o hayvandan nasıl kurtulabilirdim?