Dindarlar salgından daha çok etkilendiler. İstatiksel olarak böyle bir veri var, nedeni tam anlaşılmasa da. Bir düşünceye göre dindar insanlar, genel olarak inanmaya daha eğilimli oldukları için, abuklamaya karşı kendilerini korumakta zayıf kaldılar. Hastalığın varlığından haberdar oldukları halde, dini içerikli konuşmaların, vaazların, hutbelerin hastalık taşıyabileceğinden şüphelenmediler ya da bundan şüphelenmekte geç kaldılar. Üstüne üstlük salgının ilk günlerinde oluşan panik hali, özellikle muhafazakâr kesimleri; interneti, akıllı telefonları ve salgının yayılmasından mesul gördükleri her türlü şeytan icadını düşman belleyip dine daha çok sarılmaya yöneltti. Böylece dinsel kaynaklardan gelen tehlikeye karşı iyice savunmasız kaldılar. Sonuçta dindar kesimlerde büyük bir kıyım oldu. Sadece burada değil, dünyanın her yerinde. Geriye kalanların dini inançlarını topluca kaybettiğini söylemek çok zor tabii, inananlar kendi çaplarında inançlarını yaşamayı sürdürüyorlar. Ama din, uzunca bir süredir topluca yaşanan ve üzerinde konuşulan bir şey olmaktan çıktı. Camiler, önceden merkezi hayatın sürdüğü şebekenin birer parçasıydılar. Ama sonradan, deyim yerindeyse, enfeksiyona en açık olunan yerler oldukları anlaşıldı. Birbirini tanımayan insanları ilişkide bulunmaya teşvik eden her yer gibi, toplum hayatından dışlandılar.