Soba yanmadı, ekmek alınamadı , doktorun yazdığı ilaçlar eczaneye götürülmedi. Nemden duvarların ıslandığı odada baba ve anne oğullarının karşısında tir tir titriyorlardı.
Ey küfe halkı önce benim kim olduğumu sonra da vicdanınızın sesini dinleyiniz. Ben peygamberin torunu değil miyim? Benim katlim size helal olur mu? Peygamberin hadisini ne çabuk unuttunuz. O, bizler için ' siz ehlibeytin seyitlerisiniz ! ' diye buyurmadı mı?
Benden ne istiyorsunuz? Medinede resullahın ravza-i mübarekesinin yanında kendi hâlimde yaşarken beni orada bırakmadınız. Mekke de ittifaka çekilmeme müsaade etmediniz. Davetler göndererek, ricalar ederek, yalvararak beni buraya çağırdınız, ben sizin bu davetiniz üzerine buralara kadar geldim. Şimdi beni öldürmek istiyorsunuz. Bu akıbete müstahak olmak için ben size ne yaptım? İçinizden birisini mi öldürdüm? Yoksa birinizin malını mı gasp ettim? Eğer beni istemiyorsanız bırakınız gideyim. Bu ne gaddarlık bu ne hilekârlıktır...
Keşke nane şeker gibi mentollü bir buluttan doğ aydım
Sonra gittin.
Beyaz bir küf büyüdü evde, tersten yağan kar gibi.
Keşke dünya toz şekeri ile kaplı olsaydı.
Çocuk oldum sonra ağladım, yağmur bile beni ayıpladı.
Söz dedim, söz verdim.
Yüzüme bir daha çiçekli masa örtüleri sermeyeceğim.
Sokakta kuş ölüsü bulmuş çocuk gibi ağladım.
Söz dedim, söz verdim.
Yüzüme bir daha çiçekli masa örtüleri sermeyeceğim.
Sokakta kuş ölüsü bulmuş çocuk gibi ağladım.
Söz dedim, söz verdim.
Ruhumu gömdüğüm yer hala belli.
Güneşi özledim, sonra seni
Keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım.
Sonra gittin
Gözlerin bir yeşil fanila unutulmuş balkonda
Sicim yağmur taklidiydi
Artık iyice inceldi.