Home
Search
What to Read?
Sign In
Sign Up
Shopping
Explore
Books
Authors
Readers
1000Kitap Android ApplicationFREE – Download from Google Play
1000Kitap iOS ApplicationFREE – Get it from App Store
©2024 · 1000Kitap Web Application · 2.37.24
Tuba Dağdaş
Tuba Dağdaş
@Tuba_Dagdas
Psikolojik Danışman/ Aile Danışmanı
Yüksek Lisans
Denizli
191 reader point
Joined on March 2021
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
John William'ın okuduğum ilk kitabı "Stoner" benim için Martin Eden den sonra gelen favori kitaplarımın arasındadır. Okuduğum bu ikinci kitabıyla, yazarın ne kadar güçlü bir kalemi olduğunu daha iyi anladım. Olay ya da duruma yönelik metaforik anlatımları, kesinlikle dünyaya farklı bir pencereden baktığını gösteriyor.
Karakterimiz Arthur Maxley, hayatını, dünyayı dolaşarak kazancını sağlayan babasının gönderdiği çeklerle geçindirmekte. Babası küçükken yaşattığı travmayı, maddi olarak kapatmaya çalışıyor belki. Yıllar sonra babası ile bir araya gelince yaşadığı, o boşluk hissinin kapanacağına inandığı bir anda yeniden yerle bir oluyor. Bir taraftan buna ilişkin tüm duyguları altüst olsa da, yeniden saf ve masum bir duygu içinde yeniden farklı duygulara yer açabileceği inancını yükselten bir çift gözde buluyor yeniden kendini. Ama geçmiş onun yakasını hiç bırakmıyor ve kişi sevgiyi deneyimlediği yerde, öğrendiği haliyle deneyimlemek istiyor, doğru ya da yanlış...
Arthur'un ruh hali kitap boyunca içinize öyle güzel işliyor ki, yaptığı davranışların nedenlerini anlıyorsunuz ya da hissediyorsunuz.
Bazen bir insan için tek gerçek GECE dir. Geceden başkasına yer yoktur hayatında...
John William kesinlikle okunması gereken bir yazar.
Wilhelm Schmid'in belli bir konu üzerinden farklı bakış açıları sunduğu kitaplarını çok keyifle okuyorum. Bu kitabında da Aşkı farklı boyutlarda ve düzlemler de ele almış, bu boyut ve düzlemleri renklerle ifade etmiş. Bedensel hazlar düzlemi (pembe), duygular düzlemi (kırmızı), düşünce düzlemi (mavi), gerçeküstü boyut (mor), gündelik hayat boyutu (gri-ıhlamur yeşili) şeklindeki renkli kategorizasyon aşkın boyut ve düzlemine ilişkin eğlenceli bir okuma sunuyor. Yine aşkta standart sorunlar, güç savaşı, aşkın sonu ve bitme ihtimaline bakış, bir aşk okulu olsa müfredatında olması gerekenlere dair, geniş bir yelpaze sunuyor. Bence aşkı hem çok boyutlu hem gerçekçi ele alması bakımından çok güzel ve önemli bir kitap. Aşk üzerine bir çok şarkı, söz dinlemişsinizdir, aşka dair filmler izlemişsinizdir, efsaneler duymuşsunuzdur,kitaplar okumuşsunuzdur, her biri insanın ruhunu okşar boyuttadır ama aşk her zaman o boyutta kalamıyor, diğer bpyut ve düzlemlere ilişkin geçişler ise hem bilinçli hemde farkındalıkla yapılmalıdır. Aşkın dönüşümüne dair elinizden tutacak yardımcı bir kaynak, kesinlikle önerimdir.
Türk edebiyatının ilk felsefi ve gerçeküstü romanı kabul edilen kitap, şüphe denizinde boğulan roman kahramanı Raci'nin mezarlıkta karşılaştığı Aynalı baba ile uhrevi seyahatlerini anlatılıyor. Raci, Aynalı baba ile konuşma esnasında, Buda ile Hiçlik Zirvesi, Yunan Tanrıları ile Olimpos Dağı'na, Hürmüz ve Ehrimenin savaşına, Simurg ile Merih Gezegenine, Kaf Dağı gibi çeşitli hem manevi hem efsanevi yolculuklar yapar. Doğu batı felsefesi, tasavvuf, mitoloji, dini pek çok konuda anlatılanların çeşitliliği, sizi hayran bıraktıracak. Arayanlar her zaman bulmaz, ama bulanlar her zaman arayanlardır. Kendi içsel süreçlerinde arayışta olanlara ve tek bir kaynak yerine bir çok kaynağa dair yolculuk yapmak isteyenlere büyülü bir seyahat bekliyor.
Reader Follow Recommendations
Hoşgeldin Elias Rukla...
Değişim ve dönüşüm anı, hiç ummadığınız bir anda hiç ummadığınız bir zamanda sizi yakalayabilir. Bu belki Elias gibi 25 yıllık eğitimci hayatınızda her sene okuttuğunuz aynı metinde, farklı bir ayrıntıyı keşfettiğiniz andaki bir başlangıç anı gibi olabilir. O an yaşanan heyecanı, sizden başkası göremez, etrafınıza farkındalıkla bakarsınız ve insanların, nasıl bu kadar umarsız yaşadığına anlam veremezsiniz. İçiniz öfke ile dolar ve bu bardağı taşıran son nokta, bazen bozuk bir şemsiye olabilir. O andan itibaren herkesin, ya da her zaman gittiğiniz yoldan değil, yeni bir yolda buluverirsiniz kendinizi. Ama yalnız değilsinizdir, yaşadığınız bunca zamanı farklı bir pencereden bakmanızı, sorgulamanızı sağlayacak yeni bir bakışta sizi takip etmektedir. Başkasının gölgesinde, sistemin çarklarına bu zamana kadar, uygun yaşadığı bu hayata dair yeniden baktığında kendine ait bir şey bulamayan Elias'la birlikte kendinizi, çevrenizi, ilişkinizi, içinde bulunduğunuz toplumu sorgulayıcı bir şekilde yeniden gözden geçirme ihtiyacı hissedeceksiniz. İçinde yanan ışığa sahip çıkan, bunun için bir çok şeyi göze alan, bu yolda yalnızlıktan başka hiçbir şey bulamayacak olan, seçim gücünü elinde hisseden herkese selam olsun...
Mahcubiyet ve Haysiyet, her iki duyguyu iliklerime kadar hissettiğim enfes bir kitap...
Jack London-Martin Eden, William Stoner-Stoner, Dag Solstad-Elias Rukla... Bana ışık olan ikililere hoşgeldin Elias
#Elias #Johan #Eva #Camilla
Faili meçhul cinayetler, devlet içinde devlet anlayışı, Kürt sorunu, doğu-batı ayrımı, cemaatçilik, ötekileştirmek gibi pek çok konuyu barındıran 90 lı yılların Türkiyesi'ne, romanla bir bakış sunuyor. Özellikle faili meçhul cinayetlerin konu edinildiği, medya da sadece gösterilmek istenildiği kadarının gösterildiği, gerçeklerin örtbas edildiği, arka planda kimin eli kimin cebinde belli olmadığı bir tablo, pekte yabancı olmadığımız bir durum. Romandan beklentim bir tık fazlaydı sanırım bu yüzden hayal kırıklığına uğradım. Ama faili meçhul cinayetlerin konu edindiği bir kitapta, bitiş sahnesi de, aslında olması gereken tattaydı sanırım. Ama ben tüm düğümler çözülecek diye beklerken, düğüme bir düğüm daha atılmış gibi oldu. Kitabın yarısına kadar akışı iyi yakaladım ama yarısından sonra ortaya bir sürü isim çıktı, gereksiz bir yoğunluk oldu, romana da pek katkısı olmayan bu durum yine kafamda soru işareti oluşturdu. Mungan'ın bu kadar fazla eser vermesinin dezavantajlı durumumu yoksa, tüm becerilerinin ince işçilikle işlendiği bir roman mıydı, ben çok anlam veremedim. Türkiye'nin gerçeklerinin çok net gözler önüne serilmesi kitapta en beğendiğim kısım. Diyarbakır-Alanya arası 995 km. yol boyunca bir tetikçinin hayatı, merak edenler okuyabilirler.
Duyguların doğru ifade edilmesi, karşı taraftan doğru anlaşılması, insan için/insanca davranışlar için çok önemli ve değerli olduğuna inanıyorum. Meslek hayatım boyunca da gördüğüm çoğu vakada insanların duygularını bastırdığını, ifade etmekten korktuğunu, ötelediğini, bundan dolayı da çok büyük sıkıntılar yaşadıklarına/yaşattıklarına şahit oluyorum. Ne zamanki duygular gerçek manada ifade edilebilir oluyor, o zaman aradaki belirsizlikler, anlaşmazlıklar, varsayımlar ortadan kalkıyor. Aa senin öyle hissettiğini bilmiyordum, gerçekten böyle hissettiğini bilsem yapmazdım... gibi söylemler sonraki basamakta birbirini takip eden cümleler oluyor. Bu yüzden özellikle mesleki hayatımda küçük yaşlardan itibaren her seviyeki çalışmalara duyguları demirbaş eleman olarak rehberlik planlarıma alırım. Küçük büyük herkesin öğrenmesi gereken duygusal okuryazarlık, özellikle duyguların ötelendiği, önemsenmediği, aşağılandığı, hor görüldüğü kültürlerde yaşama dahil edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Basit tekniklerle, bu beceriyi öğrenip hayatınıza dahil ettiğinizde çok büyük bir değişimi ve gelişimi de başlatmış olacaksınız.
Transaksiyonel Analiz ekolü çerçevesinde alınmış olan eser, herkesin çok rahat bir şekilde okuyup, anlayıp, uygulayabileceği bir dilde yazışmış.
Yazı yazarak para kazanmaya çalışan genç Andreas'ın açlık dolu ıstıraplı hikayesi...
Kitapta ara ara Martin Eden okurken hissettiğim benzer duyguları hissettim. Bir türlü yazılarını kabul ettiremeyen, bir taraftan yazmaya çalışırken bir taraftan açlığı ile mücadele eden, tüm zor duruma rağmen hak etmediği paraya da dokunmayan, Genç Werther'in acıları tadında melankolik bir kitap. En çok dikkatimi çeken yerler, sanırım açlık kaynaklı, çeşitli sanrılara girmesi, bir anda zihninden çeşitli senaryoların içinde bulması kendini. Bunca acı ve ıstırap karşısında da inancına dair sorgulamaları çok etkiliydi. Neden ben? Görmüyor musun beni? diyerek isyan ederken, bir taraftanda kavuştuğu rahatlıkta şükretmeyi de bilen biri. Açlık, sefalet, vicdan, inanç, ahlak, ihtiyaç bir çok konuda sizi içinize alacak, o anları yaşatacak kadar betimlemelerinin harika olduğu bir kitap. Uzun süredir bu kadar iliklerime kadar hissettiğim bir kitap okumamıştım.
Hani bir söz var ya "Zamanla anlıyorsunuz, insanların kavgaları sizinle değil. Gerçekleşmemiş kişilikleri, sevilmemiş çocuklukları, başarılarla gizlemeye çalıştıkları öz değersizlikleri ile. Kötü tavrı kişisel algılamayın; siz bu savaşın sadece nesnesisiniz." işte tam olarak bu. Bastırılan duygular, öğrenilmiş roller, susturulan
Birçok kitaba değecek bir kitap arıyorum diyenlere...
Hayatın, ne demek olduğunu yaşayarak öğrenenlerin anlatıları her zaman insanın kalbinde derinlerde bir yerlere ok gibi saplanır. Charles Dickens ın her kitabında aynı hissi defalarca hissediyorum. Basit bir hayalet hikayesi gibi duran bu kitapta, belki de yüzlerce kitap okumaya değer, hayat dersi barındırmakta. Ebenezer Scrooge, huysuz, cimri,
Auschwitz, tarihin kara lekelesi, insanlık suçu, sayılara sığdıralamayacak nice hayatların, umutların, hayallerin küle döndüğü, karanlık bir mahzen. Daha önce Auschwitz Dövmecisi kitabında, kampa gelenlerin sayıya dönüşünü, insani tüm haklarının ellerinden sökülerek alındığı ve çok aşağılık bir muamele gördüğü, aynı acıya aynı zulme şahit olmuştum. Bu kitapta da bunca acı, bunca hayvani muamelerin içinde insanca bir şeyler yapmaya gayret eden bir avuç insanın mücadelesini okuyoruz.
16 yaşındaki kütüphaneci Dita'nın hayat hikayesi... Evimde rahat koltuğumda, yanında sıcak bir şeyler yudumlarken okumaktan utandığım kitap...
Dita'nın kitaba dokunduğu, sayfalarını yavaş yavaş hassas bir şekilde çevirmesi, onları başkaları da faydalansın diye koruyup kolladığı ve her fırsatta kokusunu içine çekip, göğsüne bastırması, onun için belki umudunu korumasını sağlayacak bir ritüeldi.
Okumanın önemini, değişimin başlangıcı olacak bir kıvılcım olabileceğini ve bu ateşin insanlıktan nasibini almamış kişilerce korkulan bir hareket olduğunu Fahrenheit 451 kitabında da çok güzel işlenmişti.
Yazılanlar kurgu ile harmanlansa da çok daha ağırını,çok daha kötüsünü milyonlarca insan canları ile yaşayarak öğrendi, ne yazık ki...
Benzer durumu şu an şu saatlerde Gazze halkının yaşıyor olması da ne kadar acı...
Tarihin en karanlık anlarının tekerrür etmesinden daha kötü bir şey yok sanırım.
Oliver Sacks, insanları hasta olarak görmeyen, mesleğinde karşılaştığı sorunları sadece "bilinen" bilimsel yollarla açıklamaya çalışmayan, bulgu sonuç arasına keskin bir çizgi çizmek yerine farklı parantezler de açmaya çalışan, insanı her yönüyle bütünsel bakmaya gayret eden, kendisine hayran kaldığım bir nöroloji uzmanı ve harika bir yazar. Kısaca Sacks, klasik doktorların hasta-doktor, hastalık-ilaç ilişkisi dışında, ruhunu da görebilmesi, onları hastane dışında da değerlendirmesi ve klasik şu hastalık, bu defisit, demenin dışına çıkması beni etkileyen özellikleri. Kitapta, yüz tanıma yetisini kaybeden, kendini hep 19 yaşında sanan, beden algısını yitiren, otizmli, tik gibi çeşitli nörolojik sorunlar yaşayan hastalarına dair hikayelerine yer vermiş. Nöroroman sevenlere şiddetle tavsiyemdir.
Not:"Uyanışlar" filmi de Sacks'ın "Awakening" kitabından uyarlama olup çok etkileyici bir konusu vardır.
"Ben Hasan, tartıcıbaşı Muhammed'in oğlu ben, Giovanni Leone de Mecidi, bir berberin sünnet ettiği, bir papazın vaftiz ettiği ben."
Hayatının büyük bir bölümünde kimi zaman bir gezgin olarak, kimi zaman görev icabı, kimi zaman da sürgünle bir çok ülke gezen Leo, yaşadıklarını bir kitap olarak bize sunuyor.
Tarihte sadece yıllarla sayılarla hatırladığımız, Mercidabık Savaşı, Haçlı Seferi, Viyana kuşatması, Veba salgını gibi olayların arkasındaki insani hareketliliği, yaşananları sayısal değerinin çok daha ötesini tüm duygularınızı harekete geçirecek şekilde anlatılıyor.
İnsanın insan olarak değerinin dışında, ünvanı, dibi, görüşü, kökü, soyu, mevkisi vb.bir çok özelliklerine göre muamelenin hem saygınca hemde aşağılık bir şekilde yaşayan Leo, yaşadıkları ile bize insanlık dersi veriyor adeta.
En çok sevdiğim ve Roma hayranlığımı daha da arttıran Roma kitabı faslında geçen yerleri görsellerini taratmak, oralara ilişkin tarihi bilgileri not etmek, kendim için bir rota planlamama yetti. Umarım bir gün bu rotada Leo'yu anabileceğim güzel bir gezinti gerçekleştirebilirim.
Aşkınlık, görülen, bilinen, yaşanılan, deneyimsel dünyanın ötesine geçerek ya da deyim yerindeyse üstüne çıkarak bir çeşit aşkın bir dünyayla buluşmanın ruh haliyle yazılmış sanat-edebiyat eserlerini nitelemek için kullanılan bir terimdir. Amerikan aşkıncılığın önde gelen isimlerindendir Emerson. 1800lü yıllarda yaşamış olan yazar, doğaya dair transandantalizm etkili düşünceleri ile bizlerin görünen üzerinden ama görünenin çok daha ötesini görmemizi istiyor. Dünyanın nihai amaçlarını; madde, güzellik, dil ve eğitim açısından değerlendirmesi, idealizm ve ruhu doğayla harmanlayıp insanın çevresine daha anlamlı bakmasını sağlıyor. Kitaptan sonra doğaya bakışınız mutlaka değişecektir. Görünen üzerinden görünmeyeni "Tanrı'yı" bu şekilde bakmaya çalışmış, klasik dini öğretileri doğayı önemsemeden ötesine olan bakış tarzını, papaz olmasına rağmen eleştirmiştir. İnce bir kitap olmasına rağmen anlatımı dolu dolu.
Psikolojiye dair oldukça fazla ve kaliteli çeviri eserler bulunmakta. Ama zaman zaman bu çeviri kitaplarda bazı durumların kültürümüzü yansıtan değerlerden ve tespitlerden uzak olduğunu okudukça anlıyoruz. O yüzden Engin hocanın Zamane kitabı oldukça değerli bir kaynak. Pek çok psikolojik kavramlara ilişkin bilgi vermenin yanısıra ülkemizde yaşanan askeri darbeler, salgın hastalıklar, sağ sol çatışmalarını, sanayileşmeyi vb. bu kavramlarla harmanlayıp, olaylara hakim olan bizlerin bu duruma psikolojik perspektiften de bakmamızı sağlıyor.
Ülkece dönüm noktaları yaşadığımız siyasi olayların geri planında yatan durumları; öfke, sıkışmış kızgınlık, otorite, persona ve gölge, özerklik sorunları, çocuk yalnızlığı çerçevesinden ele alırken klinik deneyimlerini de paylaşan Engin hocanın bu eseri de diğerleri gibi oldukça kıymetli.
Yıllarca topraktan kazanan ve toprağın onlara verdikleri ile yetinmeye çalışan Joad ailesi, kazandıklarınla yetinmeyen daha fazlasını isteyen aç gözlü sistemin kurbanı olurlar. Yurtlarından ayrılmak zorunda kalan bu aile ve daha niceleri, karınlarını doyurmak uğruna işin olduğu yerlere doğru göç etmeye mecbur kalırlar. Yıllar öncesine ait bu hikaye, bugün bile hala geçerliliğini pek çok coğrafya da sürdürmekte. Hayallerini bir kenara bırakan genç bir adam, ailenin birliği için ayakta güçlükle duran bir anne, vatanlarından ayrılmanın hasretine dayanamayan dede ve nine, arzu ve isteklerini rafa kaldıran genç bir adam, ailenin karnını doyurmak için her şeyi göze alan baba, geçmişinde yaptığı hatanın etkisinden kurtulamayıp sürekli kendini suçlayan amca, tüm zorlu şartlara rağmen,çocuğunu sağlıklı bir ortamda büyütme umudunu diri tutmaya çalışan genç anne adayı ve hiçbir şeyden haberi olmayan bildikleri tek şey oyun olan çocuklar...Yaşlısından gencine her bir karakteri tek tek tüm yönüyle incelenmesi gereken eşsiz bir eser. Açlık, sefalet, hastalık, haksızlık, bedel, yorgunluk, çaresizlik, zorlayıcı hava şartları, parasızlık...daha pek çok durumu iliklerinize kadar hissederken, en ufak bir umut kırıntısı ile yüzünüzün gülümseyeceği, aynı heyecanı hissedeceğiniz, birlikte ağlayıp birlikte güleceğiniz samimiyette müthiş bir hikaye...
