Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak,
o inat neyse sen osun.
Buraya yolun yokuşunu koydum. Bildiğim için yokuşu. Zorlanırsa
nefesin, unutma, ciğer kendini en çabuk onaran organ, valla bak,
aklında bulunsun.
İlginç zamanlarda yaşıyoruz. Aidiyet problemi üzerine her zamankinden fazla düşünmek gerekiyor.
“Artık orası olmayacak, çünkü hepimiz buradayız.” diyor küreselleşmeyi anlatan bir slogan. Hepimiz buradayız ve bir orası yok. Köksüz, yurtsuz, kimsesiz, yalnız…
Ama öte yanda ‘ruhun krizi’ büyüyor. İnsanlar işyerlerinde de kişilikleriyle dikkate alınmak, varlıklarını ve biricikliklerini hissetmek istiyorlar. Çarkın içinde sıradan bir vida olmak, varlığımıza esaslı bir cevap arayan bizi, ürpertici sorular karşısında kolsuz kanatsız bırakıyor.
Afrikalıların iki tür açlıktan söz ettikleri söylenir. Biri maddi olana; yiyeceğe, barınağa duyulan açlık. Diğeri ise ‘niçin?’ sorusunun cevabına duyulan açlık. Başka bir deyişle, anlam açlığı. Bana sorarsanız, modern iş hayatı, insanların içinde saklı duran anlam arayışını törpülediği için, yaygın bir hoşnutsuzluk doğuruyor.