Kitabın başında, pek ilgimi çekmeyen, bir tür pembe kitap olarak düşündüm. Fakat yarım kalmasın diye tamamlamak istedim. Ortalara doğru ilgi ve merak uyandırıcı hale geldi. Özellikle Profesör Azur'un dersinden bahsedecek mi diye merak ediyordum. Esrarengiz bir şahıs kendisi. "trajedisi" de bir o kadar merak uyandırıcı. Esas olarak, arada kalmış bir kızın duyguları anlatılmakta. Türkiye'nin toplumsal yapısını gözlemledim Peri'nin ailesinde.
"Yarı geleneksel, yarı modern. Domuzun görüntüsüne tahammül edemez ama şaraba -ya da votka, tekila- kesinkes 'hayır' demez... Anladın işte. Ramazana gelince gevşektir, orasında burasında oruç tutar, bazen atlar. Dinden vazgeçmez, zira ölümden sonra hayat varsa işini sağlama almak ister. Ama özgürlüklerden feragat etmek de istemez. Azıcık ondan, azıcık bundan. Çağımızın müthiş birleşimi, Latince ismiyle, Muslimus Modernus. Yok tabii böyle bir kavram, ben uydurdum."
Ortadoğu'da öyle bir erkek tiplemesi vardı ki, sevgilisinden yatak odasında tüm arzularına karşılık vermesini bekler, aksi takdirde sinirlenir, hiddetlenirdi; lakin isteklerine uyum gösteren kadın da anında gözlerinden düşer, "orospu" damgası yerdi. Böyleleriyle birlikte olmazsan, "Vay, demek ki beni yeterince sevmiyorsun!" derdi. Küser, somurtur, zorlardı. Birlikte olursan da, "Vay, demek ki aşüftenin tekisin" diyerek küçümser, yaftalar, aşağılardı. Öyle ya da böyle, genç bir kadının bu zihniyet karşısında tutunabilmesi imkânsızdı.
Sherlock Holmes serisini uzun süredir merak ediyordum. Seriye bu kitapla başlamış oldum ve açıkçası ilk birkaç sayfadan ilgi uyandırıyor. Aralıklarla okuyarak yarım günde bitirdim. Okuması hızlı olan eminim ki bir oturuşta bitirmeden elinden bırakmak istemez. Bazı olaylarda olay örgüsünü pek anlayamadım başta. Fakat olay çözüldükten sonra açıklamalar olayları anlamayı kolaylaştırıyor. Zannımca anlatım tarzına alışkın olmadığımdan kaynaklanıyordur, ki ilerleyen olaylarda konulara hakim olabildim.