Türklerdeki “dağ” simgeciliği de hükümdarlık makamı ile ilişkiliydi. Dağ’a benzetilen hükümdar yeryüzü ve gökyüzü arasındaki iletişimi sağlardı. Kuzey yönü ile ilişkilendirilen “Altın Dağ” gök kapısı sayılıyor ve gökyüzünde Tanrı’nın kapısı sayılan “Altın Kazık” yani Kutup Yıldızı’na bağlanıyordu.
Hey arkadaş!
Bu yolda ben de coşkun bir selim;
Beraberiz seninle... İşte elinde elim.
Seninle bu hayatın gel beraber gülelim
Ölümüne, gamına, tipisine, karına.
Ben, yabancı kaynaklı hiçbir fikri benimsemeye tenezzül etmeyecek kadar millî şuur ve gurura malik bir Türküm. Siyasî, içtimaî mezhebim Türkçülüktür.
Atsız, 1 Ağustos 1943, Maltepe
Bana faşist diyenlere şu manzumeyi takdim ediyorum. Bunun tamamı Sivas'ta çıkan 'Yıldız Dağı" dergisinin 1 Mart 1939 tarihli 9'uncu sayısının 6'ncı sayfasında basılmıştı:
ADSIZ ŞİİR
Bir gün olur elbette eski beğler dirilir,
Yine kılıç kuşanır tarihteki paşalar.
Yine şanlar alınıp nice canlar verilir,
Yiğit akınımızdan yine dünya şaşalar.
"Türk Tarihi" denilen kahramanlık şi'rini
Yeniden yazmak için harcayacağın kandır!
Mısraları içinde en güzel ve derini
Batıda Niğbolu, doğuda Çaldırandır.
Yine Batılıların üçüncü Kosova da
Topraklara sereriz bir değil, birkaçını...
Çekilince kılıçlar yeniden Haçova da
Paramparça ederiz Cermenliğin haçını.
Yine ufka açılır şanlı korsanlarımız,
Bir Türk gölü yaparlar Akdeniz’in içini.
Acı acı gülerek bugün susanlarımız,
Yarın rezil ederler Romalının piçini
Arkasını yazmağa lüzum görmediğim bu manzumeden başka benim "Mussolini’ye Davetiye" adlı manzume de yüzlerce, belki binlerce kişinin elindedir. İsteyenlere de takdim ederim. Buna bir göz gezdiren iz'an sahipleri benim Türklük duygusundan ve millî gururdan başka hiçbir duyguya ve prensibe bağlı olmadığımı anlarlar.