Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.31
Ümmü Bozkurt
Ümmü Bozkurt
@Ummub
Mersin
112 okur puanı
Haziran 2020 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Kitaptan uyarlanmış dizi ve filmleri izlemeden önce kitabı okumayı tercih ederim. Bu kez kitabı okumadan diziyi izledim sonra kitabı okumak daha keyifli oldu. Santraç terimlerini, hamlelerini ve hücumlarını zihnimde daha güzel canlandırdım. Okurken diziyi tekrar izliyor gibiydim.
Ufak tefek farklar dışında kitaba sadık kalarak hazırlanmış harika bir diziydi. Hem okurken hem izlerken müthiş keyif alacağınız bir yapıt.
Üniversite hayatım boyunca defalarca karşıma çıkmasına rağmen, nedendir bilmem, beni cezbetmeyen bu kitabı, Doğan Cüceloğlu " Savaşçı, Var mısın?, Gerçek Özgürlük" kitaplarında alıntılar paylaşıp şiddetle tavsiye ettiği için okumaya başladım.
Mina Urgan, yaşlılığın faziletleriyle başlayıp hem yaşlılara hem gençlere tatlı tatlı ögetler vererek gençliğine doğru uzanıyor. Okuduğu okullardan, ailesinden, dostlarından, hocalarından bahsediyor. Babası, Tahsin Nahit ve Falih Rıfkı Atay'ı, okumamasına rağmen kültürlü, kendini geliştirmiş, Atatürk' ün yakınlarından olan annesi Şefika Hanım'ı, dost yemeklerinde Ahmet Haşim, Nazım Hikmet, Necip Fazıl gibi birçok isimlerin bulunmasını, Oğuz Atay, Halide Edip, Cahit Sıtkı, Yahya Kemal gibi isimlerle tanışmış olmasını, bir koca dinozor anılarını kıskançlıkla, çoğu zaman tebessüm ve kahkahalarla, bazen içimde bir buruklukla okudum. Bu kitabı yıllar sonra da defalarca okuyacağımdan eminim. Özellikle yaşlandığımda bana güç ve enerji veren bir dayanak olacak.
Bir Dinozorun Anıları'nı tekrar okuduğumda, yeni bir inceleme yazıp düşüncelerimin, bakış açımın nasıl değiştiğini görmek istiyorum.
Doğan Bey'in bu kitabı daha önce okuduğum kitaplarından biraz farklıydı çünkü bir olay örgüsü etrafında ele alınmış. Başlarda biraz sıkıcı, düz ve sıradan bulmuştum. Çünkü ben edebi roman okumayı, ustaca kurulmuş yapıtları özellikle tercih ederim. Kitabı okudukça eseri yanlış değerlendirdiğimin farkına vardım çünkü Doğan bey bir edebiyatçı değil bir psikolog. Kitabını edebi kaygılar içinde yazmamış. Aslında anlatmak istediğini o kadar sade ve güzel yazmış ki okuyan herkes rahatlıkla anlayabilir. Okudukça ufkumu açan, hayrete düştüğüm bir eser oldu. Doğan Bey'in kitaplarını, kendini gerçekleştirmek isteyen, hayatta anlam arayışında olan herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum. Kitapları tam bir okul.
Okur Takip Önerileri
Ütopya, adeta yeryüzünde cennet özleminin ifade edilmiş hali. İdeal bir devlet anlayışı. Eşit, özgür, mutlu bir halk. Mülkiyet anlayışının olmadığı ama herkesin herşeye sahip olduğu bir dünya. Okurken adeta büyülendim..Böyle bir devlet anlayışına yükselebilir miyiz, bu gerçek olsa bile, biz şahit olur muyuz, bilmiyorum. Ama böyle bir dünya istiyorum... Sizde bu muhteşem dünyaya kapılarınızı açın belki bu kitabı okuyup, derinlemesine anlayıp ondan güç alarak böyle bir dünya için adım atarsınız, her adım bir umut...
"İlkelerinizin tam karşıtlarıyla yetişmiş insanlar karşısındasınız... Çabalarınız iyilik getirmese bile, kötülüğün azalmasını sağlar hiç olmazsa. Her şeyin iyi olması için bütün insanların iyi olması gerekir. O da yarın öbür gün olacak işlerden değildir."
Zincire Vurulmuş Prometheus, Antik Yunan yazarı Aiskhylos’un mitolojik karakter Prometheus üzerine yazdığı manzum tiyatro üçlemesinin birinci oyunudur. Diğer ikisi Kurtulmuş Prometheus ve Ateş Taşıyan Prometheus’tur. Kurtulmuş Prometheus’un sadece birkaç parçası elde bulunurken Ateş Taşıyan Prometheus’un metnine ulaşılamaz.
Prometheus, Antik Yunan mitolojisinde ateşi tanrılar tanrısı Zeus’tan çalıp bir rezene sapı içinde insanlığa hediye eder. Burada rezene çalısının kullanılması Prometheus'un akılcılığını ortaya koyar, çünkü biyolojik yapısı nedeniyle içten içe ağır ağır yanan ve bu sayede ateşi uzak mesafelere taşıma imkanı veren bir bitkidir. Bu cömertliği Prometheus’a pahalıya mal olur. Zeus onu Kafkas dağlarında bir kayaya zincirletir ve vahşi bir kartal Prometheus’un karaciğerini her gün yer. Karaciğer ise her gece yeniden büyür. Bu yiyiş ve büyüyüş hiç bitmeyen bir işkencedir. Bir anlamda yeryüzüne inen ve ateşi şu ya da bu şekilde eline geçiren insanlığın da bitmeyen işkencesidir.
Bu tregedyanın İsa'dan önce 6. Yüzyılda yazıldığı düşünülüyor. Özgürlük, başkaldırı, direniş, insanın yaşam arayışı... Hangi yüzyılda olursak olalım değişmeyecek olan içgüdüsel direniş. Eserde beni asıl etkileyen de bu oldu, bu evrensellik.
Sadece mitolojik bir hikaye okuyormuş gibi değilde, olayları çağımızla bağdaştırarak okumamız gereken bir eser.
Konusu tarihi gerçeklere dayanan roman, yazarın hayal gücüyle süslenmiş. Aşk, entrika, macera, dostluk, düşmanlık, kahramanlık gibi konularla harmanlanmış akıcı bir roman. Okuma listelerinin başına alınmalı.
Dostoyevsky'nin sağlık sorunlarıyla uğraşırken kısa sürede yazdığı bu kitap, insanı bilinçaltına, iç dünyasına yani yeraltına çekiyor. Dünyada popülerliğini koruyan, okuyucuda derin izler bırakan bu kitabı okuma serüveninize mutlaka eklemelisiniz. Ama okumaya yeni başlamışsanız, okuma alışkanlığınızı oturtmadan bu kitabı okumamanızı öneririm. Kitaplarla daha fazla haşır neşir olup yerin üzerini keşfettiğinizde yeraltına inmeye hazırsınız demektir.
Evli veya bekar fark etmez hepiniz mutlaka okuyun! Doğan Cüceloğlu'nun okuduğum ilk kitabı, harika bir anlatım sürükleyici bir akış var. Bu kitabında evli okuyucularından aldığı onlarca mektuba yer vermiş. İyi, kötü, mutlu, mutsuz, birbirinden farklı kültürlerde farklı sosyo-ekonomik konumlarda birçok etkileyici evlilik örnekleri ve Doğan Bey'in analizleri, okuyuculara önerileri yer alıyor. Henüz bekâr biri olarak bu kitap, yanlış bildiğim, doğru bilip eksik olduğum birçok konuda yardımcı oldu bana. Eğer bu kitabı okumadan çoktan evlenmişseniz üzülmeyin evli çiftler içinde öneriler var. Evlilik nasıl yürütülür, eşinizle nasıl iletişim kurmalısınız, tartıştığınızda nasıl davranmalısınız, en ilginci nasıl tartışmalısınız evliliğe dair daha birçok şey.
Türkiye de en çok yarım bırakılan kitaplar arasında 1. Sırada Tutunamayanlar. Büyük bir merakla başlayıp, Tutunamayanlara tutunamamak... Henüz hayata tam tutunamasamda bu kitaba tutundum, sonuna kadar okudum. Kitabı bitirmem çok uzun sürdü çünkü yazarın atıf yaptığı, sürekli değindiği ve benimde okumamış olduğum kitapları da okudum aynı zamanda. Kitabı daha iyi anlamam, sindirmem için önemliydi.
Yazar klasik romanlar gibi bir olay örgüsü etrafında ilerlememiş. Farklı hayatlar, felsefik düşünceler, psikolojik analizler daha birçok karışık konular var. İçeriğe bile tutunamıyor insan. İlerledikçe taşlar yerine oturuyor, müthiş bir tat almaya başlıyorsunuz. Bazen Turgut oluyor Olric'le konuşmak istiyorsunuz bazen Selim oluyorsunuz bazen de Günseli'ye kızıyorsunuz. Bir yolunu bulup bu kitaba tutunmanız dileğiyle.
Kısa kitapları daha çok severim, aslında uzun olanlar onlardır. Bir iki saatte okunur ama sindirmesi uzun sürer. Modern klasiklerde yer alan bu kitap insanın kendini buluşu, benliğini keşfedişinin hikayesidir.
KISA ama U Z U N . . .
Evliya Çelebi'nin 10 ciltlik bu eserini okumak zor olsa da Seyahatname'yi tanımak için özenle hazırlanmış, resimlendirilmiş bir baskı:
"Yedi iklim, on sekiz padişahlık gezen; yetmiş yılı aşkın ömrünün elli bir yılını seyahatlerde, bir diyardan bir başka diyara uzanan yollarda, farklı şehirlerde, değişik ülkelerde geçiren bir gezgindir Evliya Çelebi… Seyahat ettiği coğrafyanın yüz ölçümü yaklaşık yirmi beş milyon kilometre karedir. Gezdiği, gördüğü şehir sayısı 257'dir. Seyahatname yalnızca Türk edebiyatının değil bütün dünya gezi edebiyatının en büyük, en kapsamlı, en ilginç gezi kitabıdır."
Sizde Evliya Çelebi'nin nükteli diline, ilginç anlatıma hayran kalacaksınız.
Bu roman Knut Hamsun'ın sefaletle, yoklukla, ızdırapla geçmiş günlerini anlatır aslında. Bir nevi koca bir ömrün açlıkla doldurulmuş kısmını görürüz. Açlığa karşı verilen umutsuz bir savaş söz konusu her satırında romanın. Kimi zaman bir mecimek çorbasının kokusu için dahi ömründen yılları feda etmeyi düşünmek, kimi zaman satacak hiçbir şeyi kalmayınca yeleğindeki düğmeleri satmaya kalkışıp, almayacaklarını bildiğin halde ordan gelecek paralarla hayaller kurmak, ormanlarda, parklardaki banklarda uyuyup Norveç' in soğuğunu kucaklamak, yokluk, parasızlık ve sonucunda gelen açlıkla cebelleşirken gazetelere yazı yazıp geçinmeye çalışmak , bunca şeye rağmen bir kadınla o yoklukta aşk yaşamak kitaptaki sayısız dramdan sadece bir kaçı...
İyi okumalar!
Kısa olduğundan bir yolculuk sırasında okumak için almıştım yanıma. Onca yolun nasıl bittiğini bile anlamadım. Kısa olmasına kısa ama içinde o kadar çok şey barındırıyor ki inanamıyor insan. Felsefik görüşler, ilginç sohbetler sarıveriyor insanı. Herkesin kitaplığında olması gereken defalarca kez okunabilecek harika bir kitap(cık).
Zaman kavramını irdeleyen masal tadında bir roman.
"ZAMAN" insanlık için ne değerli!!! Bu incelemeyi okucak zamanınız bile yoktur, kim bilir. Uygulamaya bir göz atıp çıkacaktınız zaten. Burdasınız madem peki nelere zaman ayırıyorsunuz?
Oğuz Atay'ın en sevdiği yazarın Dostoyevski olması sebebiyle okumaya, Dostoyevski'nin ilk romanı İnsancıklar'dan başlamak istedim. Kitap daha başlar başlamaz mektuplaşmalarla ilerleyen kurgusuyla orijinalliğini ve farklılığını ortaya koyuyor. Bu mektuplar Makar Alekseyeviç ve Varvara Alekseyevna'nın hayatlarını gözler önüne seriyor. Yazar bu iki insanın duygularını ustaca kağıda dökmüş. Kitaplığınıza ekleyip okumak için güzel bir öneri...
"Hatıralar mutlu olsun, kederli olsun, hep acı verir." -Varvara Alekseyevna.
"Ölümün ne gün ne de saat bildiğini düşünmek çok hüzünlü... Hiç yoktan ölüveriyor insan."
-Makar Alekseyeviç.
Aliye, Anadolu'nun küçük bir kasabasında cesur, idealist; öğrencileri, vatanı ve sevdiği için her türlü fedakarlığı yapmaya hazır; diger yandan gerici, dini çarpıtıp yobazlaşan, eğitimsiz eşraf ve din adamları ile mücadele eden, bir öğretmendir. Verdiği mücadele ve sonucunu öğrenmek için okuyalım
Kurgu akışında problemler olmasına rağmen bir dönem romanı olması ve edebî dilinin iyi işlenmiş olmasından dolayı mutlaka okunması gerektiğini düşünüyorum.
Kendini eğitime adamış tüm öğretmenlere itafen! İyi okumalar...
Akıl diyorum üstadım akıl...
Bu kitabın dünya klasikleri içinde yer alması gerçekten çok şaşırtıcı. Kitabı okurken çok sıkıldım, acaba farklı, güzel bir şeyle karşılaşır mıyım ümidiyle okudum. Rus edebiyatının önemli yazarlarından olan Tolstoy'a bu lafım! Gerçekten bu mudur be Tolstoy! İnsan ne ile yaşar ? İnsan aklıyla yaşar .. Aklı olmayanın fikri, fikri olmayanın zikri olmaz .. Aklı olmayan, araştırmayan, körü körüne inanan, sorgulamayan insanın içinde zaten sevgi olmaz..
Birbirine kısmen bağlı 8 küçük öyküden oluşuyor Sarıyaz. Hepsi bir potadan geçmiş birbirine karışmamış öyküler. Mutlaka sizi çekecek bir hikaye bulacaksınız kitapta. Benim en çok etkilendiğim, anlatımına bayıldığım hikaye "Gül Özlem Gül". O kadar güzel kurgulanmış ki bir sarı toz bulutu sizi alıp içine çekiyor.
Jack London, kendi hayatından çok şey katmış romana. Üstesinden geldiği tüm zorlukları, nasıl çabalayıp başarılı bir yazar olduğunu Martine bakarak görüyoruz.
Jack London herşeyden uzaklaşmak için daha önce hiç denize açılmamış bir tayfayla gemi tutup Pasifik'e açılmış. Depoladığı sebze meyve çürük çıkmış, gemide yapımdan kaynaklı sorunlar farkedilmiş. İşten de anlamayan bir tayfayla okyanusun ortasında, ışıksız gecelerde bu yediği son darbelerin de etkisiyle, tükenmişliğin eşiğine gelmişken Martin Eden'ı yazar. Sınıflar arası ilişkileri, hayatı olduğu gibi anlatması ve azmin gücünü ele alması açısından da eşsiz bir eserdir... İnsan isterse neler yapabilirin cevabıdır hem Jack London hem de Martin Eden...
Eğitimsiz ve fakir olan Martin, farklı sosyal sınıftan bir kıza aşık olur. Bundan sonra hayatı değişir. Aşkı için entelektüel, eğitimli ve kültürlü insanların olduğu bu sosyal sınıfa dahil olmak ister. Yeteneği, zekası ve insanüstü çabası sayesinde, geçmişte onu hor gören bu insanların özendiği, taktir ettiği ünlü bir yazar olur. Ancak insanların arasına girdikçe bu sınıfın yozlaşmışlığını ve örnek aldığı insanların yapmacıklığını görmeye başlar. Canını dişine takarak başarılı olmuş olsa da, herşey anlamsızlaşır onun için. Geçmişte daha mutlu olduğunu farkeder. Bildikçe, yükseldikçe tükenmiştir Martin Eden...
