tüm adlar eylemler sırlar sürgünler önce ve sonra öncesizlik ve sonrasızlık
açık olan ve kapalı olan.. her şey.. her şey puslu kasvetli bir fanusun içine gömülmüştü.. fanusun dışına çıkan yoktu, dışardan da içine girilemiyordu.. ben fanusun içindeydim..
Gene de, bir kızın, "olamaz" diye sızlanan inlemesi, orada, cehennemde bile duyulmuş ve yankısı ortalık yerde asılıp kalmıştı : unutulmuşluğa, uzağa, yitime doğru..
Bütün bu olup bitenler kendi dışında, kendi fanusunun dışında gelişiyor da, o da, bunları fanusun içinden gözlüyordu sanki: oyunun oyuncusu gibi duyumsamıyordu çünkü kendini: oynanan oyunun bir seyircisiydi o da kendi gözünde, ama değildi işte, gerçek öyle değildi: kabul etmek istemese de oyuncu kendisiydi, cevap veren kendisiydi, soru yönelten kendisiydi: evet diyor ve onaylıyordu; hayır diyor ve reddediyordu. Ve öyle evetler ve öyle hayırlarla oynuyordu ki, işte hayatı bağlanıyordu bunlarla, hayır başkası değil, kendisi bağlıyordu hayatını: kimseyi de suçlamıyordu.
Artık konuşma fazlaydı.
Susmak da fazlaydı.
Masanın üzerinde yenmemiş olarak duran bal, reçel, peynir.. bunlar da fazlaydı. Mevsimin yaz olması, o da fazlaydı. Mevsim kış da olsa, o da fazla duracaktı.
"Onu(annemi), babamın bizi bulamayacağı bir adaya kaçırma hayalleri kurardım. İmkanlarım yerinde olduğu anda ona bakacağıma dair sözler verirdim(kendime)."