Hayatı hep aynı yerde arayan ve birdenbire kendi hayatına yabancı olduğunu anlayan bir adam. Ve beraberinde gelen bir cinayet... Umut, hayata tutunma, mutluluk arayışı, aşk ve tabiki ölüm hepsinin anlatılışı ayrı ayrı dokunuyor insana.
Aslına bakarsınız kitabın baş kahramanı patrice mersault tutunamayan bir başka karakter tıpkı Turgut özben, bay huzursuz, zeno cossini, gregor samsa ve birçokları gibi.Bir arayış gözler önüne seriliyor bir tutunma...
Eserde vurgulanan asıl konu ise ölümün o kadar da korkulacak bir durum olmadığı ve doğal bir süreç olduğudur, camus bizi ölümle yüzleştiriyor. Ölümün, umudun, hayatının her anının yaşanması gerekliliğini, zaman kavramını farklı bir bakış açısıyla bizlere sunuyor.
Ve galiba ölüm en güzel de bu sözlerle anlatılabilirdi
"Bir hayvan çılgınlığıyla baktığı bu ölümden duyduğu korkunun yaşamdan korkmak anlamına geldiğini anlıyordu. Ölme korkusu, insanın içindeki yaşayan şeye olan sınırsız bağlanmayı açıklıyordu. Yaşamlarını yükseltmek için kararlı davranışlarda bulunmamış olanlar, korkanlar ve güçsüzlüğü yüceltenler, bütün bunlar, ölümden, içine karışmadıkları bir yaşama onun getirdiği yaptırımdan dolayı korkuyorlardı. Hiçbir zaman yaşamadıkları için yeterince yaşamamışlardı. Ve ölüm, boş yere susuzluğunu gidermeye çalışan bir yolcuyu, sonsuzluğa dek sudan yoksun bırakma davranışı gibiydi. Ama ötekiler için, silen, yadsıyan, başkaldırıya olduğu kadar minnete de gülümseyen hoş ve kaçınılmaz davranıştı."
Şimdiden okuyacak olanlara keyifli okumalar dilerim.İyi akşamlar...