Arih

624 syf.
10/10 puan verdi
Kuvayı Milliye’nin Doğuşu
Okumak için bu kadar geç kaldığıma pişman olduğum nadir romanlardan biri. Milli mücadele dönemini bu denli gerçekçi ve tüm yönleriyle anlatmayı başarabilen başka bir roman var mıdır, okudukça göreceğim. Hem tarihi olaylar çok iyi aktarılmış, hem olayların insan karakterleri üzerindeki yansımalarını çok iyi ifade edilmiş. Yakup Kadri’den ve Halide Edip’ten de bir çok roman okudum. Fakat dilinin bu kadar akıcı ve olayların bu denli sürükleyici ilerlediği başkaca bir romana rastlamadım. Küçük Ağa’nın onlar kadar konuşulmuyor oluşu oldukça üzücü. Roman karakterlerinin yaşamları detaylıca tasvir edilerek o dönemin zorlu gerçekçiliği sonuna kadar içine işletiliyordu insanın. Gözlerim dolu dolu, ilmek ilmek okuyup sindirdiğim panaroma gibi bir romandı. Kitabın basımının eski oluşu, sayfaları çevirirken aldığım o yaşanmışlık kokusu okumamı ayrı bir keyifli kıldı. Benim için tarihi edebiyat işte tam olarak bu romandır. “Bir millet mezarının kıyısında boğuşuyor, yeniden hayata katılmak için dişini tırnağına katıyordu. Bu trajik savaşta yenilişin hesabını yapmak kolaydı. Zor olan, Küçük Ağa’yı terleten, diken üstünde gibi tedirgin eden, zaferdi, zaferden sonrasıydı. Zira, o inanıyordu ki, başlangıç bu günler değildi, başlangıç zafer denilen şey olacaktı. Başlangıç, yani Türkiye’nin hayatıyla ilgili asıl savaşın başlangıcı. Ve bu savaş zaferden sonra başlayacak iyilerle kötüler, mideciler ve budalarla vatanseverler arasında geçecekti.”
Küçük Ağa
Küçük AğaTarık Buğra · Ötüken Neşriyat · 198410k okunma
Reklam
724 syf.
7/10 puan verdi
İnanıyorum ki bu coğrafyada herkes bir nebze tutunamayandır.
Sevgili Oğuz Atay’ın okuduğum ilk romanı. Hem olayları merak ederek hem de kendimden bir parça bulduğum Turgut ve Selim’i gittikçe severek sürdürdüm okumamı. Eminim ki herkes kendinden bir parça bir şey bulacaktır… Turgut’un içsel konuşmalarının geçtiği sayfalar çok akıcı bir şekilde ifade edilmiş, bir sinema filmi izlemek gibi keyifliydi. Bazı bölümler ve paragraflar ise anlamsızdı, atladığım yerler olmadı diyemem. Biliyorum, kitap karakterlerinin ruhsal durumu bir nebze anlamsızlık vaat ediyor fakat bu kadarına gerek var mıydı emin değilim. 723 sayfa 500 sayfa ile bitirilebilirdi ve sonunu çok daha çarpıcı beklerdim. Ne vardı kendini bu denli yıpratacak Selim Işık? Dilerdim ki yaşamak seni bu denli korkutmasaydı. “Bir kere başladık, bitireceğiz derdi. Bir kere doğduk, yaşayacağız.”
Tutunamayanlar
TutunamayanlarOğuz Atay · İletişim Yayınları · 202062.4k okunma
249 syf.
9/10 puan verdi
Kitaba dair notlarım;
Ütopya’nın anlatıldığı asıl kitabın içeriğinden ziyade Mina Urgan’a ayrılan ve Thomas More’un yaşamının anlatıldığı kısımda; Thomas More’un tatlı mizacı, dünya zevklerini umursamaması, hep neşeli oluşu, ailesine düşkünlüğü, yanlışa ne pahasına olursa olsun yanlış demesi, bu özellikleri sebebiyle tüm İngiltere halkı ve çevresi tarafından sevilen bir adam oluşu, güzel yaşamı ve en az Sokrates’inki kadar şanlı ölümü etkiledi beni. “İnsan, ölümü bile göze alarak, her çeşit zorbalığa karşı vicdanının özgürlüğünü korumak zorundadır. Ve belki de More, Katolikliğinden çok bu inancından ötürü idam sehpasında can vermiştir.” Bu kısmı okuduktan sonra kısmen beğendiğim birinci kısım daha anlamlı hale geldi zihnimde. More’un sözcülüğünü yapan denizci yalnızca o günkü Avrupa’nın durumunu ustaca eleştirmekle kalmamış, More’un hayatından kesitleri de kendi yaşamına aktarmıştı... “Şunu da saklamayacağım ki, Ütopya devletinin birçok özelliklerinin bizim kentlerimizde görmeyi isterdim: Bir umuttan çok, bir dilektir bu.”
Utopia
UtopiaThomas More · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202020.6k okunma