Görüşüm, güneş tutulması sırasında ayın arkasında kalan güneş gibi söndü. Onun karanlığı ışığımı yutarken gölgelerde yaşamaktan memnun olduğuma karar verdim.
Zaman çok daha korkunçken insanların ölümden nasıl korktuklarını asla anlayamayacaktım. Nihayetinde bizi ölüme götürüyordu çünkü bizi gerçekten ölümlü yapan tek şey buydu. Çıkış yolu olmayan bir ilizyona kilitlenmiştik.
Erkekler, özellikle de onlara saygı duymadıklarında, Kadınlara sahip olmaya hakları olduğunu düşünmek gibi komik bir alışkanlığa sahiptiler. Sanki saygıları, kadınların nasıl davranılmayı hak ettikleri konusunda belirleyici bir faktörmüş gibi.
“Cehennem şahidim olsun ki tebaam zerre kadar umurumda değil, leydim. seni güçlü kılan şey büyü değil. Cesaretin. Yüreğin. Zihnin. Karşında kim olursa olsun, seni güçlü görmesinin asıl sebebi, ruhun. Benim tek endişem, hayatta kalıp kalmaman. Ben senin büyü gücün olmadan da seveceğim. Kahrolası kraliyet unvanları olmadan da. Mutluluğundan başka hiçbir şey görmez gözüm. Lanetim kırıldığında benim büyüm ikimize de yetecek kadar kudretli olacak. İnan bana.“