Hiç istemedim, hiçbir zaman olduğumdan başka olmak istemedim. Neye sahipsem hepsini çok sevdim. Seksen yıldır kendimi çok sevdim. Gözlerimi, gözlerimin gördüğü her şeyi, kulaklarımı,kulaklarımın duyduğu her sesi, yüreğimi, yüreğimin hissettiği her duyguyu,ellerimi,ellerimin yaptığı her işi, ayaklarımı, ayaklarımın götürdüğü her yeri,hatta insanların içine bir iğne gibi saplanan, şu incecik,tiz sesimi bile,sorgusuz sualsiz sevdim; ben kendimi sevdim. Sadece kendimi...
Kacey...
Hiç pişmanlık yok.
Sadece aşk.
Sadece sen.
Yıldızlarla dolu bir gökyüzünün altında uzaklaşan bir kıyıyı görebiliyordum.Milyonlarca yıldız. Milyonlarca an. Hepsinde onun adı vardı. Onu hiç kimseye sevmediğim kadar çok sevdim ve karşılığında sevildim. Bu Bilgi içimde güvendeydi,kalbimde kilitliydi ve onunla savaşmayı bırakıp gözlerimin kapanmasına izin verdiğimde...
Artık kıyıyı göremiyordum ama orada olduğunu biliyordum. Bir rüzgar fısıldadı,bir nefes gibi. Son nefesim.
Seni sonsuza dek seveceğim.
Artık daha güçlü olan aşkları hep birden filizlenen nefret, korku ve şaşkınlık tohumları taşıyordu: zira aşk nefretle birlikte var olabilirdi, ikisi de birbiriyle didişirdi ve o en büyük öfkenin özünde yatan da buydu.