Düşüncelerimiz birbirine öylesine zıt ki, üzerinde durmanın bir anlamı yok. Birbirimizi kızdırmaktan başka bir şey elde edemeyiz. Zaten artık konuşmanın bir anlamı da yok.
📚
Sen çok kıymetli bir inciyi aradıkça o inci olursun, sen ekmek peşinde koşar, sadece ekmek düşünürsen ekmek kesilirsin. Sen bu nükteli ve rumuzlu sözü anlarsan her şeye aklın erer: Ne arıyorsan, neyin arkasından koşuyorsan sen o sun, o şeysin.
Kendiliğinden gelen sözcüklerin misafirliğini
ne çok severdin,
Nasılsın…
Bugünlerde ben iyi gibiyim
yorgun gri kaideler arasında
hüzünlü bir yeşilim,
Ya sen…
Sen… Nasılsın?
Göğsündeki ağrılar nasıl?
İyi misin?
Hayat bizim ortamımız değil diye kendimizi hayattan muaf mı tutturalım? Var olmama belgesi veren kimse yoktur. Soluk almada sebat etmek, havanın dudaklarımızı yaktığını hissetmek, temenni etmediğimiz bir gerçekliğin bağrında pişmanlıkları biriktirmek ve mahvımıza sebep olan derde bir açıklama bulmaktan vazgeçmek zorundayızdır.