“Allah ölüm acısını dağlara vermiş, taşıyamayıp yıkılmış. Nehirlere vermiş, ağlamaktan kurumuş. Rüzgârlara vermiş, esmiş esmiş tükenmiş. En sonunda hepsi dile gelerek, ‘Al bu acıyı, dayanamıyoruz,’ diye Allah’a yalvarmışlar. Allah ölüm acısını onlardan almış, biz insanlara vermiş. İnsanoğlu arsızmış. Çabuk unuturmuş, çabuk alışırmış. Dağları yıkan, nehirleri kurutan, rüzgârları tüketen ölüm acısı insanı tüketmemiş. İnsan acının ilk haliyle kavrulmuş, kavrulmuş ama zamanla alışmış.”…
Aslında acı çektikleri zaman insanlara bir parça saygı duymak mümkün. Bir nebze gururları oluyor o zaman. Ama eğlenirken hiç dönüp baktın mı onlara? İşte gerçeği ancak o zaman görebiliyorsun. Esir gibi çalışıp kazandıkları paraları lunaparklarda, bayağı gazinolarda harcarken bak onlara. Dünyayı önlerinde apaçık bulan zenginlere bak. Eğlenmek için neleri seçiyorlar, bir dikkat et. Kibar barlarda seyret onları. İşte senin genel olarak insan ırkı dediğin şey. Ben böyle bir şeye elimi bile sürmek istemem.
Agatha Cristie bu kitapta ne anlatmaya çalışmış ne demek istemiş ben anlayamadım, hikayeler mi kötüydü yoksa çevirmen mi doğru düzgün çevirememiş onu da bilmiyorum fakat vasat, yalın ve basit hikayelerden oluşan ve ismi ile hiç bağdaşmayan bir kitap.
Кучето на адаAgatha Christie · Абагар · 1995481 okunma
Son yıllarda okuduğum en iyi romanlardan diyebilirim. Mutluluk , kızgınlık, sevinç , nefret, affetme, acıma, ihanet.
Kısacası tam bir hisler aşuresi yemiş gibi oluyorsunuz, tüm hisleri bir arada yaşattı bu roman bana. Okuyun ve okutun derim.