Saçları dağılmış, hafiften terlemiş, dudaklarından
gülücükler saçılıyor; çakır keyif olmuş.
Gömleğinin yakasım açmış, GAZEL okuyor; elinde
şarap sürahisi.
Nergis gibi mahmur gözleri kavga arıyor sanki.
Dudakları hayıflanmakta, işte dün gece bu halde
iken baş ucuma gelip oturdu.
Başını kulağıma yaklaştırdı ve hazin bir sesle
dedi ki: “Benim eski âşğım! Uykun mu var?”
Âşığa böyle gece şarabı verilir de bâde düşkünü
olmazsa, aşk kâfiri olur çıkar!
Git be sofi işine! Tortulu şarap içenleri eleştirip
durma. Elest günü bize bundan başka armağan
vermediler ki.
Kadehimize ne koyduysa, onu içtik; ha cennet
şarabı, ha üzüm şarabı.
Mey kadehinin gülümseyişi ve sevgilinin düğüm
düğüm saçları Hafiz’ın tövbesi gibi nice tövbeyi
bozdu.
Sâdi toprak olmuşsa ne çıkar,
O zaten sağlığında da bir toprak idi..
Manâ gülistanı açıldı açılalı
Hiç bir bülbül Sâdi gibi güzel terennüm etmemiştir..
Böyle bir bülbül ölür de toprağında güller bitmezse
hayret ederim…”