Yusuf Güler

Yusuf Güler
@Yusuffguler
Sabitlenmiş gönderi
Bir sohbetinde Gavsımız (k.s) niyetle ilgili şöyle buyurmuştu: "Bir insan sabah kalkınca güzelce abdestini alsa, işine gitmek için evinden çıkarken 'Ya Rabbi! Sen Rezzak-ı Mutlak'sın, bütün mahlukatın rızkını verensin. Biz çalışsak da çalışmasak da bizim rızkımızı verirsin. Lakin rızık için çalışmayı bize sen emrettin. Biz de senin emrine itaat edip rızkımızı aramaya gidiyoruz' diyerek niyet etse ve bu niyetle işine başlasa bütün gün başını secdeden kaldırmayıp nafile namaz kılan kimse gibi sevap kazanır. İnsan için bunu yapmak çok kolaydır. Bu sevabı kazanmak için güzel niyet etmek yeterlidir."
Reklam
“Önceliği dünyaya değil, ahirete ver. Böylece ikisini birlikte kazanırsın. Şayet dünyaya öncelik verirsen ikisini de kaybedersin.” Abdülkadir-i Geylânî [kuddise sırruhû]
Allah İçin Çıkılan Yolun Sonu Cennettir Bir Allah dostunu ziyaret etmenin ilk faydası, Allah için sevginin ve ziyaretin sevabına ulaşmaktır. Allah için sevilen bir müslüman kardeşi ziyaret etmenin hediyesi ilâhî muhabbet ve cennettir. Resûlullah Efendimiz (s.a.v) bu konuda şu müjdeleri vermiştir: أَلَا أُخْبِرُكُمْ بِرِجَالِكُمْ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ ... وَالرَّجُلُ يَزُورُ أَخَاهُ في نَاحِيَةِ الْمِصْرِ فِي اللَّهِ فِي الْجَنَّةِ "Size cennet ehli olanlarınızı haber vereyim mi? Bir şehrin (memleketin) öbür ucunda bulunan din kardeşini Allah rızası için ziyaret eden kimse cennetliktir."

Reader Follow Recommendations

See All
Büyük veli Imam Kuşeyri (k.s), mürşidin gerekliliği hakkında şöyle diyor: "Hakk'ı arayan kimse, bulunduğu yerde kendisini irşad edecek bir kimse bulamadığı zaman, irşadla görevli zamanının mürşidine gitmeli, onun bulunduğu yere hicret etmeli; yanında kalmalı, terbiye olup kendisine izin verilene kadar kapısından ayrılmamalıdır."
Kâmil mürşid yeryüzünde en şerefli, en kıymetli, en gerekli ve en zor işi üstlenmiştir. O aynı zamanda en büyük bir emaneti taşımaktadır. Çünkü kâmil mürşid Hz. Peygamber'in (s.a.v) vârisi olarak takva imamlığını ve insanları terbiye işini yürütmektedir.
Reklam
Bir mürşide giden kimse, fitneden kaçıp Hak yolundaki cemaate koşmakta, isyandan kaçıp takvaya sanlmaktadır. Bu, Allah ve Resûlü için yapılmış bir hicret çeşididir. Bu hicretin sonu Allah rızasıdır.
Mürşide gitmekten maksat, Allah rızasına ulaşmak, kötülükten kaçmak, hasta kalbe ilaç, garip gönüle gerçek bir dost aramak, kısaca manevi bir hicret yapmaktır. Resûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur. الْعِبَادَةُ فِي الْهَرْجِ كَهِجْرَةٍ إِلَى "Fitneler etrafı sardığı bir zamanda ibadete yönelen kimse, sanki bana hicret etmiş gibidir."
Fiilin/işin edebi, makama uygun davranmaktır. Her şahsın, her makamın, her ibadet ve taatin kendine has edebi vardır. Bütün edepler, sünnet-i seniyyede öğretilmiştir. Edep, Hakk'a ve halka karşı nasıl davranacağını bilmektir. Kısaca edep, güzel ahlâktır. Bu edepleri, tek tek öğrenmeli ve güç nisbetinde yapmalıdır. İlim edeple güzel olur. Hak yolcusu ancak edeple yol alır. Zikir, edeple fayda verir. İbadet edeple yapılırsa Allah'a yükselir. Tövbe, edeple kabul edilir. Bunun için Allah dostları talebelerinden her işte edep ister, edep bekler. Tasavvuf yolunda, bütün menzil ve makamlarda insanın önüne tek levha çıkar: "Edep Ya Hû!"
Sözün edebi, makama uygun söylenmesidir. Her makam, ayn bir tarz ve tavır ister. Her söz yerinde, zamanında, gereği kadar söylenirse değerli ve geçerlidir. Söz, ihtiyaç kadar sarfedilmelidir. Sözde yalan ve yapmacık olmamalıdır. Söz sahibinin sözü ile özü, içi ile dışı aynı olmalıdır. Mürşide ve müminlere karşı samimiyet ancak böyle mümkün olur.
Gavs-ı Bilvânisî Seyyid Abdülhakim Hüseynî (k.s) zikir ve edep hakkındaki bir sohbetinde şöyle buyurmuştur: "Bakınız, bu milletin başına ne geldiyse gafletten geldi. Şah-ı Hazne (k.s), 'Gaflet kadar hiçbir kötü hal yoktur derdi. Kimin başına ne geldiyse nefsinin hilelerinden gafil kaldığı için gelmiştir. Bir kişi kendi kuvveti ile gafleti terkedemiyorsa edebe sarılsın. Şöyle ki Rabbim her an her yerde beni görüyor, diye düşünsün ve o konuda nefsini zorlasın. Açık ve gizli edeplere uymakla insanın kalbi uyanır. Böylece gaflet yok olur."
Reklam
Kalbin edebi, niyette ihlâs ve samimiyettir. Bunların sonucu, Allah için sevmek, Allah için vermek, Allah için yermek ve Allah için menetmektir. Bu hal, imanın en yüksek zirvesidir ve kâmil insan olmanın alametidir. O, Allah Teâlâ'nın sevdiği kullarına bir hediyesidir. Büyükler, bu ahlâkın ihsan mertebesi olduğunu ve onun vücuda ancak zâtî zikir sayesinde yerleşeceğini belirtiyorlar. Zātī zikir; her yerde, her işte, her halde kalp, ruh, sır ve diğer latifelerle Allah Teâlâ'yı zikretmekten ibarettir.
Terbiye yolunun başındaki kimselere gereken edebi koruyamayan kimse, nasıl olur da terbiyenin sonuna gelmiş yüksek makam sahibi velilerin makamlarına ulaştığını iddia edebilir?
Meşâyihin (kâmil mürşidlerin) emirlerine uymayan ve edeplerine razı olmayan kimse, tek başına Kur'an ve Sünnet ile gerçek edebi elde edemez.
Kim, salihlerin edebiyle edeplenirse, o keramete ve ilâhî ihsanlara kavuşur. Kim evliyanın edebiyle edeplenirse o, ilâhî yakınlığa alınır. Kim, sıddıkların edebiyle edeplenirse o, müşahedeye ulaştırılır. Kim, peygamberlerin edebiyle edeplenirse ona, ünsiyet (özel muhabbet ve dostluk) nimeti bahşedilir. Kim, edepten mahrum olursa, bütün bu hayırlardan mahrum kalır.
Hak yoluna giren talip için ana sermaye edeptir. Edebi olmayanın Allah yolunda elde edeceği hiçbir şeyi yoktur.
161 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.