Sen başkaları için, dış dünyaya ait bir müzik yapıyorsun. Bunun bir yere varacağı yok. Müzik, ruhunun derinlerinden gelmeli. Başkaları için, buz gibi bir müzik yapmak yerine, sen yüzmelisin müziğin içinde.
O ve ben birbirimize uygun değiliz. Bunu o da biliyor. İkimiz de kendimize uygun biriyle karşılaşma konusunda ümitsiziz. Biz bu çağın fiyakalı kaybedenleriyiz.
Ruh eşim tüm dünya yalan söylediğimi düşündüğünde bana inanan kimsedir. Hatta dahası, bana göremediğim kum tepelerini, fark edemediğim koyları gösterendir.
En iyisi düşünmemekti. Kaçmaktı. Kendi içine kaçmak. Fakat bir içim var mıydı? Hatta ben var mıydım? Ben dediğim şey, bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.
Araya menfaatlerimiz girmeyince hadiseleri elbette başka türlü, daha realist bir gözle görmeye,hakikaten daha uygun şekilde anlamaya ve yorumlamaya başlarız.
"Kelimeleri, daha önce, öyle kötü yerlerde kullanmış oluyoruz ki, kirletir diye korkuyoruz duygularımıza dokunursa."
"Düşünceler göklere yükseliyor ,fakat vücut toprağa bağlı."
Öyle günahlar vardı ki, işlenmesinden çok, düşünülmesi insanı büyülerdi, insanın benliğini tutkulardan daha çok okşayan,ruha daha canlı bir sevinç duygusu-tutkuların duyularimiza verdiği, verebileceği herhangi bir sevinçten daha büyük bir sevinç duygusu- veren tuhaf zaferlerdi bunlar.