“..aşkla ölüm arasındaki en büyük benzerlik,her zaman sözü edilen muğlak benzerlikler değil,her ikisininde bizi gerçekliklerini kavrayamamaktan,elimizden kaçırmaktan korktuğumuz kişiliğin sırrını daha derinlemesine sorgulamaya itmeleridir.”
Gençlikte,aşık olduğumuz kadının kalbine sahip olmayı hayal ederiz; daha ileri yaşlarda,bir kadının kalbine sahip olduğumuzu hissetmek,ona aşık olmamıza yetebilir.
Ben doğmadan önce arkamda sınırsız bir zaman vardı.Ben öldükten sonra da,bitip tükenmeyecek bir zaman!Yaşarken hiç düşünmezdim bunları;ışıklar içinde yaşayıp giderdim;iki karanlık zaman arasında.
Bir kadın,bir adama”seni seviyorum”dedi.Adamda “kalbim keşke aşkına layık olsaydı!” diye karşılık verdi.
Kadın”sen beni sevmiyor musun yoksa?” diye sordu adama.Adam da baktı,hiçbir şey demedi.
Sonra kadın çığlığını bastı”senden nefret ediyorum!”
Adam da ona dedi ki:”Kalbim nefretine de layık olsaydı!”
... ama ben her şeyin azda olduğuna inananlardanım.Çocuk küçüktür,ama büyük adam onun içindedir,beyin daracıktır,ama düşünceyi içine alır;göz bir noktan öte bir şey değildir,ama fersah fersah uzakları kucaklar.
Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti.Acıyı,susuzluğu,açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor,bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı.
“Birini öldürmek aslında kardeşini öldürmek demektir.(...) kılıç güç demektir,güç de adaletin düşmanıdır.Öldürmek günahtır ve kim bu günaha ortak olursa aslında o da bir katildir.”
Doğuda dini önderler kendi ihtişamlarıyla yetinmez,tüm aile fertlerini güçlendirmeye çalışırlar;onlar da halk yığınlarını soyup soğana çevirerek kan kustururlar.Bir hükümdarın şanı,ölümünden sonra,miras olarak büyük oğluna geçer her zaman;ancak dini bir önderin şanı,onun yaşayan erkek kardeşlerine ve yeğenlerini de ünlendirir!Böylece Hristiyan piskopos,Müslüman imam,Brahman rahip,fırsat düştüğünde,avlarını çok sayıda kollarıyla yakalayıp,çok sayıda ağızlarıyla onların kanını emen birer deniz canavarına dönüşürler.