F.T

Evet haklısın, ben öyle büyük bir şey değilim belki. Ama bir gülüm... İnsanlar beni övseler de bir gülüm, övmeseler de. Herkes benim için deli olsa da bir gülüm, yanıma hiç kimse uğramasa da. Sadece bir gül. Dedim ya, büyük bir şey değil, sadece bir gül... Ama, gül ne demek bilir misin sen, dostum? Gül, özgürlük demek! Başkalarının övgüsüyle varolmamak, yermesiyle yok olmamak demek. Yanlış anlama, ben de insanları severim; beni ziyaret etsinler, beni koklasınlar isterim. Ama bunu, onlara kokumu sunabilmek için isterim yalnızca.
Reklam
Ne pembe, ne de beyaz yalan vardır çünkü; yalan yalandır.
Bilirsin, gördüğümüz en uzun düşler bile bir dakikadan daha az sürer. Kim bilir, belki de düşlerimizi gerçekleştirmek için bir ömür tüketmek zorunda olmadığımızı anlatmaya çalışıyorlar bize. Yaşadığımız her dakikanın gücünü anlatmaya çalışıyorlar. Az önce kaybettiğin o dakikayı bir daha asla yakalama şansı bulamayacaksın...

Reader Follow Recommendations

See All
"Yapay güllerin varlığı, sahici güllerin değerini gösterir. Gerçeği değerli olmayan bir şeyin sahtesini yaparlar mı ki?" 
"Sonunda geldiler: İri yarı bir adam, sıska bir çocuk ve bir de boz eşek. Çocuk da, babası da, çok yorgun görünmelerine rağmen, ikisi de eşeğe binmemişti. Açıkçası bu duruma bir anlam verememiştim. Önümüzdeki ağacın altına çöküp kaldılar. Oğlan adama, "Baba, neden böyle oldu?" diye sordu. "İkimiz de yorgunluktan
Reklam
Başkalarının sevgisini kazanabilmek için yavaş yavaş kendimizi onların değer yargıları doğrultusunda şekillendirmeye başladık. Onlar gözle görünen özelliklerimize değer verdiklerinden, kokumuza özen göstermeyip dış yüzümüzle ilgilendik daha çok. Daha dik durmaya çalıştık yapay güller gibi, yapraklarımızı daha geç dökmek için çabaladık, hislendiğimizde taç yapraklarımız kırışmasın diye ağlamadık. "Başkalarının beklentisi doğrultusunda şekilden şekile giriyor, renkten renge bürünüyorduk. Büyüyün diyorlardı, büyüyorduk. Parlatın kendinizi diyorlardı, parlatıyorduk sessiz bir telaşla. Bizi, önce görmek istedikleri gibi şekillendiriyor, sonra da sanki dünyada eşimiz yokmuş gibi övüyorlardı.
Yaşanmış bir şey yaşanmamış gibi değildir. Ve o yaşanmışlık sonunda sana aradığın cevabı ulaştırır.
Neden? Çünkü bilmediğini biliyordun. Beş duyunla yanıtlayamadığın ve sayısız cevap ihtimali olan bir soruyu tahmin yürüterek cevaplamanın anlamsızlığını görüyordun.
"Sen kendine güvendiğin sürece ben de sana güveniyorum."
"Boş özgeçmiş?" "Doğal olarak sen, belli bir zamanda, belli bir yerde, belli bir sosyal çevrede yetişen bir kızın özgeçmişine sahipsin. Eğer bundan birkaç yüzyıl sonrasının San Francisco'sunda yaşasaydın ya da birkaç yüzyıl önce Kızılderililer arasında yetişseydin veya günümüzde Güney Pasifik'teki bir adada büyüseydin, o zaman özgeçmişin çok farklı olacaktı. Şu an için doğru kabul ettiğin, mantıklı bulduğun düşüncelerin tam tersine inanıyor olacaktın belki de. "Özgeçmişler görelidir.
Reklam
Olağanüstü, olağanüstü olanlar için olağandır." "Böyle bir övgüye lâyık görmüyorum kendimi."
Gelecekteki bir gün, o günden bir sonraki günde geçmişte kalıyor... O bir sonraki gün de mutlaka geleceğine göre; çünkü zaman ileri akıyor; demek ki 'gelecek' diye gördüğümüz gün, gerçekte ertelenmiş bir 'geçmiş'ten başka bir şey değil. Ama henüz zamanın eli değmemiş bir geçmiş.
Zaman ileriye doğru akıp gittiği sürece, büyülendiğimiz 'gelecek' el değmemiş 'geçmiş'ten başka bir şey değildir.'"
Nasıl oluyordu da biten bir ilişkide her iki taraf da haksızlığa uğrayanın kendisi olduğunu düşünebiliyordu? Aradığı açıklamayı en nihayet, bir çift martının uçuşuna tanık olduğu bir günde bulmuştu ressam. Bu iki martının uçuşunu izlerken kendince bir çıkarımda bulunmuştu: Bağlanabilmek için, önce bağımsız olmak gerekir. Oysa insanların çoğu, yeni ilişkilere eski bağlarla geliyorlardı. Geçmişten taşıdıkları ister güvensizlik, ister anlaşılamamak, isterse de çevrelerine ördükleri savunma duvarları olsun, her bağ yeni ilişkiyi özgürce yaşamalarını engelliyordu. Daha önceki ilişkilerinde haksızlığa uğradıkları konusunda belki haklıydılar ama, haksızlık edenin karşı taraf değil de, bir türlü bırakamadıkları “geçmişleri” olduğunu göremiyorlardı.
Bilirsin, herkesin parmak izi farklıdır. Ben içimizde de bir parmak izi olduğuna inanıyorum. Moda eldiven giyerek örttüğümüz bir iz."
820 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.