Evinizde oturuyorsunuz. Maddi hayatiniz için gerekli her türlü araca sahipsiniz. Sofranizdaki gereçler ve yiyecekler de yeterli. Evinizde yeterli mobilya ve mefrusat var, hiç bir seye ihtiyaciniz yok. Mesela evinizdeki radyonun veya televizyonun dugmesini açıyorsunuz , size yedi tane yeni sun'i ihtiyaci zoraki yüklüyor. Ertesi gün o mallan satin almaniz için sizi, esinizi ve cocugunuzu peslerine gönderiyor. Sonsuza kadar yeni masraflarin pesinden kosmaniz gerekiyor. Burjuvazi sadece tüketim mallarini üretmiyor ki hepsine sahip olsun, tüketim ihtiyacini da yaratiyor. Bununsa hiç bir zaman nihai sinir yoktur.
Ortak bir kimlik olusturmak için en iyi katalizör ortak düsmandir ve artik insanligin en az üç ortak düsmani var: nükleer savas, iklim degisikligi ve teknolojik siçrama.
"Toplum ancak özgür bir yargilama olarak ahlakla düzenlenebilir. Ahlak insanin seçim kabiliyetiyle ilgili oldugundan ötürü özgürlükle yakindan baglantilidir. Ahlak özgürlügü gerektirir. Bir toplum esas olarak ahlaki ile özgürlügünü belli eder. Dolayisiyla özgürlügü olmayanin ahlaki da olmaz. Bir toplumu çökertmenin en etkili yolu, ahlakiyla baglantisini kopartmaktir."
A.Ö
Facia sudur: Geçmiste kölelik vardi, bugün de var. Fakat geçmis kölelik bilinçli bir kölelikti; hem köle, köle oldugunu duyumsuyor, hem kimden ve nasil köle yapildigin billyor, hem kendisini kölelige götürmüs olan efendiyi taniyor hem de kölelik düzeninin baskic kaliplarinin esaretine sürüklenen yazgisini biliyordu. Kulung ve böbreginin üstüne yedigi kirbaci da hissediyordu. Gelgelelim köleler insanlar- azat olmuslar, özgürlüklerine kavusmuslardir; fakat bilinçsizce igten kölelige sürüklenmislerdir. Gerçi kölelerin baslar kölelik bagindan kurtulmustur; fakat "baslarin içi" kölelesmis ve kölelesmektedir. Bu bir trajedidir, felakettir.
İçindeki ışıklı, güçlü ve iyi olan her şeyin adına, Zerdüşt! Tükür bu tüccarların şehrine ve geri dön! Burada çürük, ılık ve köpüklü bir kan akar tüm damarlarda; tükür, bütün rezilliklerin bir arada köpürdüğü büyük çöplük olan bu büyük şehre! Tükür bastırılmış ruhların ve dar göğüslerin, alaycı gözlerin, yapışkan parmakların şehrine yapışkanların, utanmazların, kalem oynatanlarla laf ebelerinin, azgın hırslıların şehrine: Ne kadar çürümüş, kokuşmuş, şehvetli, karanlık, vıcık vıcık, irinli, entrikacı varsa hepsinin bir araya toplandığı bu şehre: tükür bu büyük şehre de geri dön!”
Burada dindarlık çoktur ve tanrının sürüleri önünde bol bol salya-yalayıcılık ve yaltakçılık da vardır. ‘Yukarıdan’ aşağıya damlar yıldız ve inayetli salya; ‘yukarıyı’ özler her yıldızsız göğüs. Ayın saraylıları vardır ve saraylılarında ayran budalaları vardır: ama saraydan aldığı her şeye dua eder bu dilenci halk ve her türlü usta işi dilencilik-erdemi. ‘Hizmet ediyorum, hizmet ediyorsun, hizmet ediyoruz’ – böyle dua eder bütün usta işi erdemler, hükümdarlarına: sonunda hak ettiği yıldız, dar göğsüne konsun diye! Oysa ay, dünyevi olan her şeyin çevresinde döner; hükümdar da, en dünyevi olanın çevresinde dolanır işte böyle : buysa tüccarların altınlarıdır işte. Sürülerin tanrısı külçe altınların tanrısı değildir; hükümdar düşünür, oysa tüccar güder!
Insanin ne olduğunu ve ne olması gerektiğini
kavramazsak,yani açık ve üzerinde ittifak
edilmiş bir insan gerçeği inancına sahip
olmazsak, kültürü, eğitimi, öğretimi, ahlakı ve
toplumsal ilişkileri düzeltme çabalarımızin
tamamı abestir, beyhudedir.