"Yalan ve gerçek bir gün yolda karşılaşır.
Yalan, gerçek'e 'bugün hava çok güzel,' der. Gerçek, yalan'a bakar önce tereddütle ama sonra havaya bakıp gerçekten güzel olduğunu görür, yalan söylememesine şaşırır. Birlikte yürümeye başlarlar, sohbet ederek bir kuyunun yanına varırlar. Yalan, 'su çok güzel, istersen birlikte yıkanalım,' der. Yine şüphe duyan gerçek, suyun sıcaklığına bakar ve yalan'ın yine doğruyu söylediğini görüp şaşırır. Birlikte kuyuya girerler. Sonra yalan, sudan çıkıp gerçek'in kıyafetlerini alarak ortadan kaybolur. Gerçek peşine düşüp onu aramaya başlar. Ama çıplak gerçek'i gören herkes sinirlenir ve kimse ona inanmaz. Hor görülen gerçek, üzülerek kuyunun kenarına geri döner ve zamanla ortadan kaybolur. Artık hiç kimse çıplak gerçek'i görmek istemez. Yalansa gerçek gibi giyinip dünyanın dört bir yanında, insanların arasına dolaşırıyor onlarla birlikte yaşamaya başlar."
"Sen aslında insanlara kızgınsın çünkü insanlar birbirlerinin hayatını zorlaştırıyorlar."
Tam olarak öyle gerçekten. İnsanlar birbirlerinin hayatını zorlaştırmaktan, olabilecek bir şeyi imkansız hale getirmekten, her şeyi yokuşa sürmekten zevk alıyorlar.
Heyecanlı görünüyordu. Sanki kitap okuyan kimsesizlerdendi, bilirsiniz onlar delidir ama bunun hakkında konuşacak kimseyi bulamazlar, oysa Bir insanı en çok, en sevdiği kitabı anlatırken tanırdınız.
Benim gerçekten sevdiğim insanlar azdır, beğendiklerim ise büsbütün az.
Dünyayı görüp tanıdıkça hoşnutsuzluğum artıyor. İnsanların iç yüzünün nasıl hiç göründüğü gibi çıkmadığını, iyi ya da akıllı gibi görünenlere bile nasıl hiç güven olmadığını her gün daha açıkça anlıyorum."
Mutsuz evlilikler yok, sadece yarım kalmış evlilikler var ve bunların yarım kalmasının sebebi, yarım kalmış insanlar tarafından yapılmış olmaları; gelişme hâlinde takılıp kalmış insanlar, hayattan önce tarladan sökülüp atılmış insanlar tarafından.