Böylece tek yapabileceği balyozu elinde alıp, sanki bu şekilde hapsolduğu hapishaneden kurtulacakmışçasına, kendi eserini bir kez daha yıkmaktı belki de sadece.
Fakat sıradışı bir durum olduğunda insanlar her zaman bir şeyler uydururlar ve o saatten sonra neyin gerçek neyin kurgu olduğunu bilmek tam anlamıyla mümkün değildir artık.
Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan daha zordur. Kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir anın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana.
Ama hemen sonra, önünde sonunda bu şartlara katlanmak zorunda olduğumu düşünerek kabulleniyordum; çünkü insan, nasıl ki doğacağı anı seçemiyor, sakini olacağı değişken dünyaları da bilemiyor.
Fazla soyut olmak istemiyorum, ama bazen yorgunluk bende bir tür özleme tercüme oluyordu. O an hissettiğim şey buydu; düzenlenmiş bir hayata, öngürülebilir olana duyulan bir özlemdi.
Geçmiş de tıpkı benim gibi oradan oraya savruluyor; belirli bir yönü olmayan, güzergahı önceden belirlenmeyen, elverişli zamanımızın tümünü emebilen ya da bize asla dokunmayan bir şey olarak dolana dolana hareket ediyor.