Çikolatanın tarihi, harmanlamanın, girişimci inovasyonun, çapraz gübrelemenin, ölçeklendirilmiş imalatın ve akıllı paketlemenin nasıl daha cazip ve uygun fiyatlı ürünler ortaya koyduğunu temsil eder. Her ne kadar dikkat çekici karakterlerle dolu olsa da hikâye kayda değer bir gerçekle başlar: Çikolata acıdır. Aslında o kadar acıdır ki, söylendiğine göre Hollandalı ve İngiliz korsanlar, ele ge çirdikleri gemilerdeki değerli kakao çekirdeği yüklerini, çekirdek lerin koyun gübresi gibi tadı olduğuna yemin ederek denize dökmüşlerdi.
Bronz Çağı'nda Yakın Doğu'nun zar oyunları daha basitti. Oyuncular ilkin güveç tencerelerinde görevlerini yerine getirmiş olan koyun ve keçilerin aşık kemiklerinden yapılma dört yüzeyi olan zarları atarlardı. Demir Çağı'nda altı yüzü olan zarlar, aşık kemik lerinin yerini almaya başladı. Herodot bu zarların icat edilmesini madeni para ile birlikte krallıkları M.Ö. 6 ve 7. yüzyıllarda zirveye çıkmış olan Batı Anadolu'daki Lidyalılara atfetti. Rivayete göre Lidyalılar, uzun süren bir kıtlık sırasında kübik zarlar ve onlarla oynanan oyunlar tasarladı. Açlığı unutabilmek için oruç günlerinde sürekli oynadılar. Oyunların sadece vakit öldürmek için eğlence olmadığı görülmektedir. Bu oyunlar, ruh hâlini düzeltmek ve zorluklarla başa çıkmak için bir araç oldular. Tek kelimeyle uyuşturucu gibi etki gösterdiler.
Ruhundaki tum karmasayi bu kadar net ortaya koyabilen Oscar Wilde’a hayran olmamak elde degil. Bulanikligin en duru halini yaziyor sanki. Ve umrunda da degil..