Acı yaşandıkça korkusuz sanar ya insan kendini,
İşte o illüzyona nasıl küfrettiğini anlatırsın.
Sonra bi buckowski pervasızlığı sarar ruhunu, iki afilli cümle parlatırsın
"Çamur yer şekeri sevmem nerde lan benim viskim" der
Ardından bi şarkı patlatırsın dağ yeşerir.
Kendimi olmak istediğim gibi göremiyorum. Kesik kesik hissedebiliyorum. Kafam kaçık, aklım açık mı belli değil. Açık bir zihnin rüyası yaşayabilir mi o da bir istisna. Tüm bu eksiklikten kaçacağımı biliyorum. Ben kaçacağım. Korkusuz bir yolu ardımda bırakıp haklı olduğumu anlatacağım. Keşke kendime yardım edebilseydim ama bu kadar ölüyken bunu yapmak çok zor. Her gece kuşlar uyandığında ve ben uyumaya dalmadan içimdeki kötülüğü net hissedebiliyorum. Zihnim durmuyor, düşünmek bana acı veriyor. Eşsiz olmak mutlu etmiyor sadece yalnız hissettiriyor. Yardıma ihtiyacım var ama bilinmezliğimi anlayacak kadar acı yaşamış kimseyi tanımadım. Geceleri misafir olarak gelen düşünceler bedenimi terkederken umudumu da götürüyor. Üzgünüm hissedemiyorum. Kendimi göremiyorum. Barış ya da savaş arasında dalgalanıp kül oluyorum. Suyun ateşi yok ettiği kadar keskin bir şekilde yok oluyorum.