Her insanın derininde kendinden az çok gizlediği, içinde çocukluk dramının aksesuarlarının bulunduğu bir arka odası vardır. Kimseyi sokmadığı bu gizli odasına mutlaka girecek olanlar yalnız, kendi çocuklarıdır.
Bir zamanların sindirilmiş, susturulmuş çocuğu artık kendisini "varlığına daha önceleri asla ihtimal vermediği" bir kişi olarak yaşayabilme fırsatına kavuşmuştur.
Üç günlük dünya geçimimizi sağlama kapısı olan üniversiteye bile yıllarca, gece gündüz çalışıp zorlu bir imtihanı başararak girmek zorundayız da inşallah ebedi dünyamız olan cennet nimetlerini kazanmak için hiç çaba yok mu?
"Şu ekmeği düşünelim! Onun buğdayı soğuk yedi, yağmur yedi. Emre uyup sararıp soldu, biçildi, ezildi. Elenip yoğruldu. Daha da çilesi bitmeyip ateşte pişti. Ağızda parçalanıp hazmedilmeye yöneldi, niye? Kula hizmet için...
Ya kul neye hizmet edecek? Elbette kulluk, Allah'adır."