Çocukken şimdide yaşardı; şimdi gelecekte yaşıyordu; yakında, hem de çok yakında geçmişte yaşayacaktı, geçmişe özlem duyan, baş sallayıp duran bir ihtiyara dönüşecekti.
Hartmann‟ın Varlıklar arasındaki ontolojik mesafe ilkesine göre “Real dünya” ile “ideal
dünya” arasındaki boşluğu kapayan varlık “insan” dır. (Bozkurt 2003) Gerçek dünya olan, ideal
dünya ise olması gerekendir. Olan ile olması gereken arasındaki boşluğu kaplayan birey, real
dünyanın çirkinlikleri ve kötülükleri karşısında sıkıştığı fiziksel alandan kurtulmayı ister. İşte bu
durum, bireyi fiziksel olarak aşamadığı mesafeyi ruhsal olarak aşmaya iter. Fiziksel olarak yaşadığı
zaman ve mekânı terk edemeyen birey muhayyel bir zaman ve mekân kurgusu oluşturur ki buna
ütopya adı verilir.
Olan ve olması gereken arasındaki boşlukta salınan birey, fiziksel anlamda yaşadığı
sınırları aşamamanın bunalımı içerisindedir. Yaşamın kaba realitesi içerisinde kendini ve kendi
dışındaki yaşamı sorgulayan her birey bu bunalımı yaşar. Bunalım anındaki her bireyin vereceği
olağan tepki ise kaçış psikolojisi içerisine girmektir. Kaçış, bireyin olağandışı, alışılmadık, içinden
çıkamadığı, bunaldığı özetle iç ya da dış etkenlerden kaynaklı bir durumdur.
Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!
Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
Kirpiklerin yüreğime batıyor
Telaşlı bir kalabalığın ortasında
Ayaküstü konuşuyoruz
Nedimin nigehban nergisleri gibi
Üstümüzde bütün nazarlar
Çok utanıyorum Sitare
Dün oturup hesap ettim
Sen doğduğun zaman
Ben bir askeri mektepte talebeymişim
Sen bilmezsin Sitare
Burada gündüzler çekip durduğumuz bir mercan tespih
Geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu
Her akşam dokuzda yat borusu çalardı
Yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı
Ancak böyle mesut olabilirdin. Halbuki sen hâla aşk dalgası geçiyor, sonu bulunmaz bir yeis çölüne, içi lav dolu bir cehennem uçurumuna, arkasında ateş fışkıran yanardağlar saklı uzak, aldatıcı, sunî bir seraba koşuyorsun.
İnsan, yaşadığı yerlerde beraber bulunduğu insanlara görünmez ince tellerle bağlanmış; ayrılık vaktinde bu bağlar gerilmeye, kopan keman telleri gibi acı sesler çıkarmaya başlar, her birinin gönlümüzden kopup ayrılması, bir ayrı sızı uyandırırmış.