Piranha

Müslüman olmak isteyenin, O'nu olduğu gibi kabul etmekten ve kendisini teslim etmekten başka çıkar yolu yoktur. Allah katında din, İslam 'dır.. Ve yalnız Allah'ın belirlediği şekliyle İslam'dır. İftiracı ve kuruntu sahiplerinin belirlediği şekliyle değil...
Sayfa 69
Reklam
Kur'an-ı Kerim, akide tesis etme uğruna koskoca bir on üç yılı, kesinlikle ilk kez indiği için sarfetmiş değildir. Eğer Allah Teala dilemiş olsaydı Kur'an-ı Kerim'in tamamını bir kerede ve toptan indiriverir, sonra da İslam düşüncesini anlaşılabilmesi için Müslümanları on üç yıl - bu süre daha az ya da daha çok olabilir- Onu araştırmak üzere Serbest bırakabilirdi. Ancak Allah Teala'nın iradesi başka yolda idi. O belirgin ve eşine rastlanmayan bir yöntem irade etmişti. Onun dileği, akide'ye dayanan bir toplum ve hareket; toplum ve hareketle iç içe bir akide sistemi oluşturmaktı. Allah Teala; akidenin, hareketli ve amaca yönelik dinamik bir toplumun düşünce sistemi olmasını; hareket ve amaca yönelik toplumun pratiğinin de akidesinin somut bir örneği olmasını istiyordu. Hiç şüphe yok ki vicdanların eğitilip istenilen toplumun bir gün ve gece içerisinde kurulmayacağı Allah Teala tarafından biliniyordu. Bu nedenle vicdanların gerekli olgunluğa eleştirilip toplumun meydana getirilmesi için, gerekli sürenin akidenin tesisi için sarf edilmesi kaçınılmazdı. Toplumun, olgunluğun pratik bir göstergesi olabilmesi, ancak akide tesis etme aşamasının kemale ermesiyle mümkün olur.
Sayfa 49
Çünkü artık karşılaşma günü gelmiş ve onun gırtlağına yapışılmıştır. Artık kaçıp kurtulmak çok uzak. Kurtuluş yok artık!
Sayfa 67 - Âl-i İmran suresi 29.ayet tefsiri

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İlk örnek nesilin tutumu, Kur'an'ı, amel etmek ve hayata geçirmek için öğrenmek olduğu halde, onlardan sonra gelen nesillerin tutumu, incelemek ve manevi haz almak için Kur'an'a yaklaşmak olmuştur. İşte Kur'an karşısında takılan bu ikinci tutumun, İlk örnek nesil ile onlardan sonra gelen nesiller arasındaki temel farklılığın sebeplerinden biri olduğu noktasında hiç şüphe yoktur.
Sayfa 22
Köleleştirlmiş İnsanlar!!
Bugün dünyadaki mevcut küresel Kapitalizm Krallığı, inanılmaz bir sömürü ve köleleştirme sistemi kurdu. Şeytanın bile aklına gelemeyecek bu sistem, eski köleliklerden farklı çalışıyor. Siz bir toplum sınıfı içinde doğuyorsunuz. Çok sınıflı ve çok sınıflar arası geçişin mümkün olduğu bir sistem bu. Hayatınız boyunca bir üst sınıfın imkanlarını imrenerek yaşıyorsunuz. Gününüzün üçte birini, tiksindiğiniz bir işte çalışarak geçiriyorsunuz. Gününüzün yaklaşık yüzde onu, o tiksindirici işe gitmeye çalışarak geçiyor. Gününüzün üçte biri uykuda geçiyor. Geriye kalan zaman dilimi de yemek yemek, ailenizle vakit geçirmek, kendinizi geliştirmek ve bir üst sınıfı hayal etmekle geçiyor. Ve tüm bu köleliğe ancak hayatta kalmak ve çocuklarınızı beslemek için katlanıyorsunuz. Ancak bir matematik profesörü iseniz üst sınıfa atlayacak parayı arttırabilirsiniz. Fakat Tüm bu telaş içinde durup düşünmenize yetecek kadar zaman bırakılmıyor. Yoksa bir şeylerin ters gittiğini anlarsınız. Cebinizdeki parayı hayatta kalmaya zor yetirirken, resimlerde bir üst sınıfın mutluluğunu görüyorsunuz. Hasbelkader bir üst sınıfa geçerseniz de bu sefer sizden bir üstüne gözünüzü dikiyorsunuz. Ve bu böyle gidiyor. Bütün bu sömürü çağından da birileri Karlı çıkıyor muhakkak. Tüm dünyayı, çalışan bir hizmetkara dönüştüren görünmez krallar, sizler üzerinden büyük hesaplar yapıyor. Her şeyi sektörleştirerek, her şeyi ürünleştirerek sizlere hedef gösteriyor. en çekici ürün de 'mutluluk' şüphesiz.
Sayfa 220 - Kelimesi kelimesine katıldığım bir yazı olmuş :(
Reklam
Durmakta olan akıl, yok hükmündedir.
Sayfa 220
Sevgi bazen samimi bir istekle de nefrete dönüşebilir..
Sayfa 58
"Düşler sona ermedikçe kişi uyanmaz uykusundan. " Kafka
Sayfa 165
Hem, tebdili mekanda da ferahlık vardı.
Sayfa 143
"Unutan iyileşir. "
Sayfa 138 - Tecrübeyle sabittir..
Reklam
Allah'ım! Bize Hakkı hak olarak göster ve ona uymayı nasip et. Batılı da batıl olarak göster ve ondan sakınmayı nasip et. Bize karmaşık gösterme ki ondan sapmayalım. Bizleri muttakilere önder kıl.
Sayfa 418
Yaşamak istediğimizle, yaşamak zorunda olduğumuz şeyler nedense hiç birbirini tutmuyor mesela! İçimizde sürekli "şunu yapmak istiyorum" diyen sesle, "bunu yapmak zorundayım" diyen ses arasında bir kavga var. İç ayarlarımızı bozan bir gelgitin içinde, böyle yorucu bir ikilemin tam ortasında yaşıyoruz. Ve kendimize sormaya çekindiğimiz bütün sorular durmadan karıncalanıyor zihnimizde.
Sayfa 19
'Yol'u, 'yolcular'ı ve 'yolculuklar'ı ile durmadan dönüyor yaşlı dünya. 'Zaman', 'yaşayanlar' ve 'tarih' diye başka nitelemeler de yakıştırabiliriz istersek biz bu devrana. Dedik ya en basta, hepimiz yolcularız diye... Sanmayın ki hepsi bu kadar! Yolun içinde yolcu, yolculuğun içinde yol, yolcunun içinde yolunu bulup akan nice sırlarla dolu yolculuk var. Gelenlerle gidenlerin aynı varış noktasında buluşacağı ve bütün sırların çözüleceği o büyük, o sarsıcı güne kadar...
Sayfa 12 - Yolun içinde yolcu, yolculuğun içinde yol, yolcunun içinde yolunu bulup akan nice sırlarla dolu yolculuk var.
Yan yana yolculuk eden iki yolcu, fiziki açıdan imkânsız görünmesine karşın, halet-i ruhiyeleri bakımından ters yönde yol alıyor olabilir. Bu iki yolcudan ilki, heyecanlı bir kavuşma anını sabırsızlıkla beklerken, diğeri bir ayrılığın derin hüznüyle uzaklaşıyor olabilir sevdiğinden. Aynı taşıtın içinde, yan yana iki koltukta, aynı yöne ilerleyen ve fakat birbirine hiç benzemeyen iki ayrı hikâyede, iki ayrı ruh hali...
Gözümde bir gözlük takılı diyelim. Dünyayı farklı renkte gösteren bir gözlük... Ben bu gözlüğün bana yakışıp yakışmadığını nasıl anlarım? Aynaya bakarak... Ama aynaya da gözlükle bakmam gerek. Gözlüğü takınca, aynaya gözlüğün gözünden bakmış olurum. Yok, gözlüğü çıkartsam, bu sefer yüzümde nasıl durduğunu anlayamam. Ya da gözlüğü takıp birisinden fikir alsam, bu sefer de karşı taraf kendi zaviyesinden, kendi gözünden, bakışından söyleyecek fikrini. Demek ki neymiş? O gözlüğün yüzüme yakışıp yakışmadığını benim kanaatimle söylemem mümkün değilmiş. İşte bunun gibi, dünyanın gerçekte nasıl bir yer olduğunu kendi göz yuvarlaklarımızı çıkartıp başkasınınkini takmadan anlamamız mümkün değil yani. İşte bir esaret daha! Kendi bakışlarımıza mahkûmuz, meftunuz, esiriz, mecburuz. Gölgeler gölgeler... Hiç susmayası gölgeler... Bir an olsun susun da kendi başıma düşüneyim. Kaçacaksam da kendi başıma kaçayım insanlardan. Ne olur susun gölgeler... Bir an olsun rahat bırakın beni.
Sayfa 71 - Aynalar aynalar..
272 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.