Mustafa Kemal Paşa ;
“Bu noktaya kolay gelmedik.Öğretmenlerimiz,şairlerimiz,yazarlarımız uğradığımız felaketin bir daha yaşanmaması için o kara günlerin sebeplerimi,nasıl kan ve gözyaşı dökerek kurtulduğumuzu,en doğru,en güzel şekilde anlatacaklardır.Bu vesile ile şehirleri tazimle yadedelim.Kurtuluşa emek vermiş asker,sivil,kadın,erkek,şehirli,köylü ,genç ,yaşlı herkesi selamlıyorum.Ama şunu belirtmeden geçemeyeceğim.Dünyanın hiçbir kadını, ‘Ben vatanımı kurtarmak için Türk kadınından daha fazla çalıştım’ diyemez!!”
“…Yüzyıllar nadir olarak dâhi yetiştirir.Şu talihsizliğimize bakınız ki o büyük dâhiyi yüzyılımızda Türk milleti yetiştirdi.Hiçbir çabamız sonuç vermedi.Mustafa Kemal Paşa’ya yenildik.”
Halide Edip Adıvar ;
“M.Kemal Paşa oturduğu koltuktan güçlükle kalkmaya çalıştı.
Çünkü kaburgaları halâ ağrılar içindeydi….M.Kemal Paşa’ya doğru ,kalbimde gerçek bir saygı ile gittim.O kendi halindeki odada bütün gençliğin bir millet yaşasın diye ölmeyi göze alan kararını temsil ediyordu.Ne saray,ne şöhret,ne herhangi bir kudret ,onun bu odadaki büyüklüğüne yaklaşamaz. Gittim elini öptüm…”
(H.Edip Adıvar’ın savaşa bir er asker olarak katılması ,Mustafa Kemal’in karşısına çıktığı vakit içinden geçenleri yazıya geçmesidir.)
-Yüzbaşı Faruk ,İstanbul.Beni emretmişsiniz.
-Oğlum,dün akşam Beyoğlu’nda İngiliz İnzibat Subayı Teğmen Miller’i emre rağmen selamlamamışsın.Doğru mu?
-Evet efendim.Doğru.
-Herhalde görmediğin için selamlamadın?
-Hayır efendim,gördüm.
-Niye selamlamadın öyleyse?Selamlamanız için emir verilmişti.
-Rütbesi benden küçük olduğu için selamlamadım Paşam.Askerlik törenince,önce onun beni selamlaması gerekmez miydi?
-Askerlik töreni mi kaldı a yavrum?Adamlar galibiyet haklarını kullanıyorlar.İngiliz komutanlığı bu sabah olayı protesto etti.Mesele çıkarılacak zaman değil.Hemen şu teğmeni bul da özür dile.Olayı kapatalım.
-Paşam bir de beni dinlemenizi rica ediyorum.
Balkan Savaşı’nda teğmendim,Çanakkale’de üsteğmen,Suriye Cephesi’nde yüzbaşı oldum.Ben bu rütbeleri tek başıma savaşarak almadım.Her rütbemde binlerce şehidin ve gazinin hakkı var.Onların hakkını korumak namus borcumdur.Beni affedin özür dileyemem.
-Anlamadın galiba.Harbiye nazırı olarak emrediyorum!!!
…Yüzbaşı Faruk sükunetle apoletlerini bir hamlede söküp nazırın masasına bıraktı:
-Artık emrinizi dinlemek zorunda değilim”
Halide Elip Adıvar :
“…Bir hafta önce Eskişehir’deydim.
Gördüklerimden birini size de anlatmak istiyorum.
Uçakların gövdesi ve kanatları,özel bir keten kumaşla kaplanırmış.
Bulunamadığı için bizimkiler,kaput beziyle kaplıyorlar.Özel yapıştırıcısı olmadığı için ,kaput bezini uçakların gövdelerine ,kanatlarına nal mıhı ya da zamkla tutturuyorlar.Bezin gerginliği ve kayganlığı emayit denilen özel bir sıvı ile sağlanırmış.Getirtemedikleri için beze,kaynatılmış patates kabuğu ve paça suyuna tutkal,kola karıştırılarak yaptıkları bir pelteyi sürüyorlar.Sonra da gözlerini bile kırpmadan bu uçaklara binip uçuyorlar!
Kardeşlerim !
Sizleri,milletinin şerefini ve namusunu canından aziz bilen bu genç ve yoksul orduya yardıma çağırıyorum!”
“…Mutsuz olduklarını söyleyen insanlara hemencecik inanmayın.Hele önce bir sorun bakalım hâlâ uyuyabiliyorlar mı? …
Yanıt evetse ,her şey yolunda demektir…”
“…Yaşam yalanla dolup taşan bir çılgınlıktan ibaret olduğuna göre,insan ne kadar uzaktaysa,yalanlarına ne kadar çok şey katabiliyorsa ,o kadar mutludur,bu da doğal ve olması gereken bir şeydir.Hazmedilmesi zor olan gerçektir.”