꩜ aleyna

Sabitlenmiş gönderi
beni tanıdığınızda bugün olduğum insan değildim.
Sayfa 35 - can yayınları kısa klasikler
Reklam
tutku, insanın yoksunluklarından yarattığı en yapıcı, en yıkıcı yaşama arzusudur, tek yaşama nişanıdır. yazmaktan aşka, bir tutkumuz yoksa ne yaşamak sevinç verir bize ne ölüm acı verir. şarkımız olmaz. sokağımız olmaz. yıldızımız olmaz. mutsuzluğumuz olmaz. yalnızlığımız bile olmaz
Sayfa 55
emeği insan bedeninin, adaleti insan ruhunun atlası sayan sosyalist bir dünya, buna bağlı olarak toplumcu bir sanat inancı, benim ilk sözlerimin mayasını oluşturmuştur. sözüm, incelerek, biçim ve yapı değiştirerek sürse de mayası bu harçla karılmıştır. dünyanın nasıl bir cehennem içinde çırpındığını birazcık anlayan herkes, ellerini ovuştura ovuştura bu cehennemden beslenmiyorsa, sosyalist bir dünyadan başka nasıl bir kurtuluş umut edebilir ki? benim bütün hayatım, bütün yazdıklarım, bir daha söylemiş olayım, kıstırılmış insanın trajedisini canında duymakla varlık bulmuştur, bu trajedi üzerinde şekillenmiştir. birileri ne kadar, 'sanat ideolojilerden uzak olmalıdır' dese de, ideolojisi ve etiği olmayan bir insanın, acısını dile getireceği estetik bir formu da olamaz. benim şiirim de tam bu üç öge üstünde var olur. ideoloji, etik ve estetik, dil içinde yepyeni bir gerçeklik kurar, bir büyü yaratır. varsa eğer sözümün bir değeri, bu tutumdan gelir.
Sayfa 52

Reader Follow Recommendations

See All
şiir bir başına ne hayıftır, ne telafidir, ne ağıttır, ne sevinçtir, ne iç dökmedir. bütün bunları içerir elbette. ancak o çok özel, çok bireysel bir varoluş manifestosudur.
Sayfa 52
bellek bizim hem ödülümüz hem cezamızdır. Bizim kendimizle ve dünyayla kurduğumuz ilişkiye göre, yaşadığımız gerçeğin bize verdiği acıya ya da sevince göre, geçip geldiğimiz geçmiş aklımızda kalbimizde gövdemizde istediği gibi at koşturacaktır. bu, bir gün kötü bir hatırayı güzelleştirecektir, bir gün yaşadığımız sevinci karartacaktır. belleğin diyalektiği nasıl işler, karanlık bölge ne zaman, nasıl ışıyıverir bilemeyiz. sanırım bizi daha çok başlangıca götürür. bu dönüş bize anlamayı öğretir, sevgiyi öğretir, bağışlamayı öğretir. sona nasıl olsa gideceğiz de belki bu gidişi biraz daha kabul edilir hale getirir. bellek sadece hatıralarımızın kayıt yeri değildir, belki de ondan çok hayallerimizin kayıt yeridir.
Sayfa 49
Reklam
1983 yılında, kendi içimden çıkarıp dünyanın ortasına bıraktığım; kendimi, bir başkasıymış gibi kendime anlattığım; yalnızlığımı, yine kendi yalnızlığımla ete kemiğe büründürdüğüm bir varoluş acısıdır.
yazın bittiği her yerde söylenir söylenmeyen şeyler kalır geriye ve sonra hiçbir şey olmamış gibi ağır, usul bir hazırlık başlar uykuya benzer yeni bir mevsime orda burda, ev içlerinde, kır kahvelerinde, deniz kenarlarında incelen yazın akşam esintilerinde zaman usulca sıyrılır aramızdan ta içimizde duyarız gelecek günlerin geçmişini başka ne gelir elimizden büyük bir uzaklığa gülümseyerek geçiştiririz ıskaladığımız şeyleri yatıştıncı rüzgârlar dışavurur içimizdeki lodosu, poyrazı, günbatımlarını saklar bizi gözlerimizdeki hüzne "dinginlik" adını verir "seni iyi gördüm," diyenler biz de iyi hissederiz kendimizi elimizden başka ne gelir ki
bir daha hiç dağılmadı karanlığım
gün ışığıyla yıkanmış küskün bir yıldız _________ gibi akıp geçtin sessizliğimizin üstünden oyalanacak bir şey bile bırakmadın tozlanmış, dalgın bakışlarımıza r . ne zaman, nerede bir şey yitirsek burada bulacağımızı sanırdık bu sandık odasında mümkünmüş gibi balkonda unuttuğumuz nice yazlardan sonra...
elim çoktan düşmüş kalbimin üzerinden gözlerim yabancı hatırladıklarına üzeri tırnak izleriyle kaplı bakır çanın dağıtacağı hiçbir sis kalmamış oysa ne burada ne hayatımda dibi görünen bir sarnıcın çiğ kuraklığıyla bakıyor gözlerim anlamından çıplak kalmış dünyaya neden dönüşler loş zamanlara saklanır neden kimse yola çıktığı gibi dönmez geriye zaman nerde adılın? kimbilir kaç yüz kulaç derininde kalmış yüzüm Şimdi ezberini unutmuş kapalı bir ırmak gibi önümde bomboş akan bu aynanın zaman nerde adılın beni de mırıldansın
Sayfa 77
Reklam
ne kadar gitsen de uzağa vücudumda dolaşıyor zincirin kurduğun bütün tuzakları tapınak bildim tenim çöl tenim çöl tenim çöl bedenimi linçine bırakıp çekip giderim çekip giderim giderim tenim çöl
solak defterlerde uğru erkek denizlerde mitoloji korsan haritalarında define kalbim bir senden birçok âşık edindi . zamanı bizden ayrı parlayan bir şeydi kanımda kımıldayan tutku gecenin sözleşmesindeki mürekkep her şeyi aşka ve ateşe dönüştüren derin bir ayindi sen gittin buluştuğumuz körfezler şimdi başka denizlerin çekiminde sen gittin ama doksan dokuz adın kaldı kalbimde
ne kadar tutkunduk birbirimize ufuk daralırdı tenimizin yankısından o kaçak sahil köyü, kadırga şimdi iki ayn yaz kaldı bize birlikte geçirdiğimiz o büyük yazdan
Sayfa 63
senelerce, senelerce evveldi; bir deniz ülkesinde... ve belki de birbirine aktardığım defterlerin hepsinde bu şiir vardı: senelerce, senelerce evveldi; biz seninle orada, o deniz ülkesinde tanıştık uzak denizler, uzak yakınlıklar içinde bir kadırgada iki korsan tarih, yarın, ütopya dolu sandıklar arasında birbirimizi yaralarından tanıdık dışı korsan, içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık konuşamadıklarımız bir bulut kalınlığında duruyordu aramızda oysa konuşsak, ya da dokunsak birbirimize çekip gidecekti içimizdeki o korkunç noksanlık batık gemilerin deniz diplerini saran umutsuzluğu vurmuştu yüzümüze birbirimizden ve aşkın keşfedilmemiş gizlerinden ürküyorduk bir definenin ikiye paylaştırılmış haritasında bilmeden birbirimize doğru ilerliyorduk
3,590 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.