Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Reyhan

Reyhan
@_plumeria
*Bana ne? Sana ne? Herkesin benliğine tuttuğu bir aynası olmalı, aynası olmayanlar girmesin lütfen, hele ki karakteri olmamışlar kapının paspasına bile basmadan yoluna devam etsin lütfen.
1533 okur puanı
Nisan 2020 tarihinde katıldı
Sabitlenmiş gönderi
Zaman seni özünden koparamadığı sürece, zamanla geçip gidene değil içine eğil, biriktirdiklerine bak, ne yaşarsan yaşa sonuç ne olursa olsun geldiğin noktada kendini tanıyabiliyorsan hayat seni bozamaz. Yeter ki sen sana giden yolu kaybetme.
Reklam
insanlık tam olarak yanıtlayamadığı­mız çok önemli sorularla karşı karşıyadır. Bu durumda iki ihtimal var önümüzde. Hem kendimizi hem de bütün dünyayı kandırıp sanki bilinmeye değer ne varsa hepsini biliyormuş gibi yapabili­riz. Ya da bu büyük sorular karşısında gözümüzü yumup cevap aramaktan tümüyle vazgeçeriz. insanlık ikiye ayrılıyor böylece. insanların çoğu ya bildiğinden kesinkes emin ya da hiç aldırış et­miyor.
Bazen bir tek soruda bin cevaptan daha fazla patlayıcı madde bulunur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
Dünyayı telaşsız, rahat seyredebiliyorum artık Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği, elimi sıkarken sapladığı bıçak. Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman. Geçtim putların ormanından baltalayarak nede kolay yıkılıyorlardı. Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri, çoğu katkısız çıktı çok şükür. Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı, ne böylesine hür. İyice yaklaştı bana büyük karanlık. Artık ne kibri nazırın, ne katibin şakşağı. Tas tas ışık döküyorum başımdan aşağı, güneşe bakabiliyorum gözüm kamaşmadan. Ve belki, ne yazık, hatta en güzel yalan beni kandıramıyor artık. Artık söz sarhoş edemiyor beni
Reklam
"İnsan her şeyin ölçüsüdür." demişti Sofist Protagoras (i.Ö. 487-420). Bununla kastettiği; hak ve haksızlığın, iyi ve kötü­nün hep insan ihtiyaçlarına göre değerlendirilmesi gerektiğiydi.
Neye izin veri­lip neye verilmeyeceği toplum tarafından kararlaştırılıyordu.
"En akıllı kişi, neyi bilmediğini bilendir." Kimden daha akıllı? Eğer filozofun kastettiği, bu dün­yadaki her şeyi bilemeyeceğinin farkında olan bir kişinin, as­lında az şey bildiği halde çok bildiğini sanan birinden daha akıllı olduğuysa, bu görüşe katılmak için çok düşünüp taşın­mak gerekmezdi. Sofie daha önce düşünmemişti bunu, ama şimdi düşündükçe, insanın neyi bilmediğini bilmesinin de bir tür bilgi olduğu giderek daha açık görünüyordu. Bazılarının hiç bilmedikleri konularda kaskatı görüşlere sahip olmasın­ dan daha aptalca bir şey yoktu herhalde.
Herakleitos'un işaret ettiği bir başka nokta, dünyanın her zaman karşıtlıklar tarafından belirlendiğiydi. Hiç hasta olmasak, sağlığın ne olduğunu da bilemeyecektik. Hiç açlık çekmesek, tokluğun keyfini çıkaramazdık. Hiç savaş olmasa, barışın değeri­ni bilmezdik ve eğer kış hiç gelmese, baharın da geldiğini fark et­ mezdik. Bütünün içinde hem iyinin hem de kötünün zorunlu bir ye­ri vardı Herakleitos'a göre. Karşıtlar arasındaki bu sürekli oyun olmadan dünya da var olamazdı.
Her şey hareket halin­dedir ve hiçbir şey sonsuza dek kalmaz. Bu yüzden de "Aynı ır­mağa iki kez giremeyiz". Çünkü ikinci kez ırmağa girdiğimda ben de değişmiş bulunuyorum, ırmak da. -Herakleitos
Reklam
Yetişkinler için dünya normal bir şeydi. Gündelik yaşa­mın yüz yıllık uykusuna yatmışlardı çoktan.
Farklı nedenlerle insanlar gün­lük hayata öylesine bağlanırlar ki, hayata hayret etme duyguları­nı bastırırlar. Çocuklar için dünya ve onun üzerinde olup biten her şey yenidir ve her şey onları şaşırtır. Yetişkinler içinse durum farklı­dır. Birçok yetişkin dünyayı olağan bir şey sayar.
Acıklı olan, büyüdükçe alışkanlıklarımızın sadece yerçeki­mi yasasıyla sınırlı kalmaması. Aynı zamanda dünyanın kendisi­ne de alışırız. Görünen o ki, çocukluğumuz sırasında dünyaya hayret et­me yeteneğimizi kaybediyoruz. Ama bu sırada çok önemli bir şe­yi de kaybetmiş oluyoruz. Filozofların tekrar hayata kazandırmak istedikleri şey de budur işte. Derinlerimizde bir yerde bir şey bi­ ze hayatın büyük bir sır olduğu söyler. Bu, düşünmeyi öğrenme­den çok önce yaşadığımız bir duygudur.
Hayatta en önemli şey nedir? Açlık çekilen bir ülkede biri­ ne bu soruyu sorarsak cevap "yemek" olacak; donmakta olan bi­rine aynı soruyu sorarsak cevap "sıcak" olacaktır. Kendini yalnız ve çaresiz hisseden birine soracak olursak cevap mutlaka "diğer insanlarla beraber olmak" olacaktır. Ama bütün bu ihtiyaçlar giderildikten sonra, bütün insanla­rın ihtiyacı olan bir şey daha var mıdır hala? Filozoflar buna "evet" diye cevap verirler. Onlara göre insan sadece ekmekle yaşayamaz. Tabii ki bütün insanlar yemek yemelidir. Ayrıca sevil­meye ve ilgi görmeye ihtiyaçları vardır. Ama bütün insanların ih­tiyacı olan bir şey daha vardır: Kim olduğumuzu ve neden yaşa­dığımızı bilmek. Neden yaşadığımız konusuna ilgi duymak pul biriktirmek gibi rastlantısal bir ilgi değildir. Böyle sorularla ilgilenen insan neredeyse bu gazegende var olduğumuzdan beri insanların üze­rinde konuştukları bir şeyle ilgilenmiş oluyor. Uzayın, yerkürenin ve burada oluşan hayatın ne olduğu sorusu, son olimpiyat oyun­larında en fazla altın madalyayı kim aldı sorusundan çok daha büyük ve önemli bir sorudur.
Birçok insanın çeşitli hobileri vardır. Kimileri eski para veya pul biriktirir, kimisi el işlerinden zevk alır, kimisi de bütün zamanını bir spor dalına ayırır. Okumaktan hoşlananlar da çoktur. Ancak okuduğumuz şeyler de birbirinden çok farklıdır. Birileri sadece gazeteleri ve çizgi romanları okur, başka birisi roman okumaktan, diğer birileri ise astronomi, hayvanlar alemi veya teknik buluşlar gibi deği­şik konuları içeren kitaplardan hoşlanır. Eğer ben atlarla veya değerli taşlarla ilgileniyorsam diğer. bütün insanlardan bu ilgimi paylaşmasını bekleyemem. Televiz­yondaki bütün spor karşılaşmalarını nefes almadan seyrediyor­sam, başka birinin sporu can sıkıcı bulabileceğini de kabul et­mem gerekir.
“Dünya nereden çıktı?" Yo hayır, gerçekten bilmiyordu bunu. Dünyanın o mu­azzam uzaydaki küçük bir gezegen olduğunu Sofie de biliyor­ du tabii, ama uzay nereden çıkmıştı ki? Tabii uzayın hep var olduğu da düşünülebilirdi; nere­den geldiği sorusuna cevap bulmak da gerekmezdi o zaman. Ama herhangi bir şeyin sonsuzca var olması mümkün müy­dü? İçinde buna karşı çıkan bir şey hissetti Sofie. Var olan her şeyin bir başlangıcı olmalıydı. Demek ki uzay da herhan­gi bir zamanda başka bir şeyden çıkmıştı. Ama eğer uzay böyle birdenbire başka bir şeyden oluş­muşsa, o başka şey de herhangi bir zaman yine bir başkasından çıkmak zorundaydı. Sofie meseleyi ancak biraz öteye itebilmiş olduğunu fark etti: Eninde sonunda herhangi bir za­man herhangi bir şey, boşluktan ve hiçlikten çıkmış olmalı... Ama mümkün mü böyle bir şey? Bu da tıpkı dünyanın hep var olmuş olduğu gibi imkansız bir düşünce değil mi?
6,3bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.