Ahmet Karakuş

Ahmet Karakuş
@aahmetkarakus
Aydınlanmak ve aydınlatmak isteyen bir insanım.
Uygar toplumlarda bireyin kendi uğraş alanlarında ilerlemesi, önemli görevlere, yetkilere yükselmesi, gelişmiş bir okuma yetisi aracıyla kazandığı bilgi birikimin sonucudur. Herhangi bir bilgi alanında okumayı bir alışkanlık, kendi gündelik yaşamının bir parçası yapmış kimse, basılı sözcüklerin taşıdığı bilgiyi hiçbir zaman olduğu gibi benimsemez, okuduğuna kimi yönden katılır kimi yönden katılmaz; kitaplarda, dergilerde karşılaştığı her yeni görüşle bir kez hesaplaşır, böylece kendi özgün, bağımsız düşüncesini oluşturur.
Reklam
Okuma yazma becerisini kazanan kişi, kendi dilinin yazısını, imlerden sesler, sesbirimlerden sözcükler çıkarmayı öğrenmiştir gerçi, ama bu temel beceri sürekli işletildiği, geliştirildiği zaman değer kazanır. Yoksa uygar bir dünyanın gündelik olaylarını, kültürünü, politik, ekonomik gelişmelerini izlemeye yetmez. Okuma yazma becerisi üstüne, bir okuma alışkanlığı kurulabilmesi için en önemli koşul ise temeli sağlam bir anadili öğrenimidir. Böyle bir öğrenimden geçmemiş kimse, yaşı ne olursa olsun, gerçek bir okur etkinliği kazanamayacaktır... Gerçek okuryazarlık yetisi, okuduğunu kendi kelimeleriyle anlatabilmeyi de kapsar. Bu anlamda okuyan kimse başkalarına bağımlı olmadan, kendi okuma deneyleriyle, kendisi için bilgi edinmeye başlar, dünyaya, olaylara, insanlara bakışını, içgüdüsünü gitgide derinleştirir.
Sadece bizim eğitim sistemimizde değil diğer hemen bütün ülkelerin eğitim sistemleri de çocuklara soru üretmekten uzaktır. Okul öncesi çocuklarımızı bir düşünelim. Hepsi merakla, ilgiyle ve yaratıcılıkla doludur. Heyecanlıdır. Varlıklarından ve kabullendiklerinden kuşku duymazlar. Sürekli soru sorarlar ve sordukları hiçbir soru kendilerine anlamsız gelmez. Yetişkinlerin bakmadıkları yerlerde sorular ve cevaplar bulurlar. 18 yaş civarına geldiklerinde ise artık bu merak yok olmuştur. Artık soru üretmek bir yana soru duymaktan bile nefret eder hale gelmişlerdir. Soru soran, heyecan duyan yapıları gitmiş kendilerine sadece öğretilmesi gereken varlıklar olarak algılamaya başlamışlardır. Kendilerinden beklenen tek şey kendilerine verilenleri öğrenmeleri ve bunları geri sunmalarıdır. Zihinleri tek düze ve pasif hale gelmiştir. Çocuklar İçin Felsefe'nin önemi ve farkı tam da bu noktada görünür hale gelir. Çocukların içlerinde olan merak ve yaratıcılık böyle bir tartışma ortamı içerisinde tekrar hayat bulur.

Reader Follow Recommendations

See All
Felsefenin binlerce yıldır cevap aradığı sorulara çözüm getirmek değil, bir arayış süreci boyunca çocukların kendi zihinsel faaliyetleri sonucuna ulaştıkları, kesinlikle ezberden uzak içsel bilgiyi dışa vurabilmesidir.
Amaç düşünmekten uzaklaşan çocuklarımıza bir ışık yakmaktır.
Reklam