Ben, çoktan beridir, onun hayattaki günahının kendi gönlünde yaşayan hülyaları ellerinin tutabileceği hakikatlerden ziyade sevmesi olduğuna inanmıştım.
Halbuki bunda anlaşılmayacak sanki ne vardır? Aynı gün içinde saatten saate değişiriz. Kaygısız bir çocuk, hırslı bir genç, uslanmış bir yaşlı adam, ve biçare bir ihtiyar olabiliriz. Aynı yirmi dört saat içinde yalnız kalmaya susar, başkalarıyla görüşmeye acıkırız. Mevsimlere göre değişen tabiat kadar hislerimize göre de yüzümüz değişir, biz değişiriz. Memur gündüzki çatık kaşlı amirinin geceyarısı barda vefalı, coşkun, açılmış yüzünü görse belki onu tanıyamayacağı gelir. Halbuki o aynı adamdır. Biz aynı adamız. Lakin dakikadan dakikaya başkalaşırız.
Bir yaştan sonra zehirlenmiş gözlerimiz artık zahiri görmekle kanmıyor, batını da görüyor. Hakikatlerin temizlenmiş sathında kalmıyor, içlerine, gizlenen yaralarına da nüfuz ediyor. Söyleyeni dinlerken duyduğumuz sözler bize şeffaf görünüyor. Yalnız işittiğimizin yalan olduğunu değil, aynı zamanda söylenmeyen doğruyu da duyuyoruz.
Biz, saffetimizle sanırız ki bütün tanıdıklarımız her zaman kendimizi olduğumuz gibi görecekler, masum isek mücrim saymayacaklardır. Halbuki aleyhimizde verilen hükümlerin sebepleri çok kere bizim kusurlarımız değil, bize bakanların görüşlerini bulandıran kendi hisleri, acizleri ve öfkeleridir. Zalim size zulüm etmekteki sebebi kendi fena kanında bulur. Sizi ısıran köpek siz ısırılmaya müstahak olduğunuz için değil, kendisi kuduz olduğu için ısırır. Onun için ehemmiyeti olan şey sizin ısırılmanız değil, kendisinin ısırmasıdır.
Siz hiç hastalanmaz mısınız? Yani her günkü hayatınızla zehirlenip bazı günler her şeyin rağmına olarak yatağınızda kalmak istemez misiniz? Bazı geceler her günkü yatağınızın hatıralarına artık tahammül edemediğinizi duyup da başınızı almaz ve içinde bir tek hatıranız bulunmayan bir bakir odaya vararak içinde hiçbir rüya görmemiş olduğunuz bir yatakta uyumak ve yepyeni rüyaların kucağına sığınmak istemez misiniz? Bu kadar yürüyorsunuz da hala bir inkılaba, bir infilaka varamadınız mı? Yahut, hala kendinizi arıyorsunuz da kendinizi hala bulamadınız mı?