insanlar bir şekilde “iyi hissetmek” çabası içindedirler. pek çok kişi kaygı, korku, üzüntü, endişe, güvensizlik, yetersizlik, başarısızlık, pişmanlık gibi duygu ve düşünceleri “kötü” olarak görür ve ebeveynler, arkadaşlar, popüler medya ve ruh sağlığı uzmanları dahil olmak üzere kaynak bu görüşü açıkça ifade eder ve destekler. çok sayıda ruh sağlığı uzmanı, bunları açıkça istenmeyen duygular ve düşünceler olarak görür ve çoğu tedavi bunlardan kurtulmayı amaçlar. oysa olumsuz duygu ve düşünceler, insan yaşamında kaçınılmazdır. yaşamımızı sürdürürken karşı karşıya kaldığımız olaylar, stresörler, karşısında bu tür duygu ve düşüncelerin açığa çıkması doğal hatta kimi zaman işlevseldir. bunları “istenmeyen”, “kötü” deneyimler olarak etiketlemek, sürekli bunlardan kaçınma, bunları ortadan kaldırma çabasına kişiyi sürükleyerek onun yaşamında aksaklıklar yaratır ve ilerlemesini engeller. deneyimsel kaçınmanın vardığı en uç nokta intihardır. hayvanlarda görülmeyen bir davranış olarak intihar insan dilinin bir ürünü olarak görülebilir. intihar eden kişilerin bıraktığı notlar incelendiğinde suçluluk, kaygı, yetersizlik ve değersizlik gibi olumsuz deneyimlerden kaçma çabası olduğu görülmektedir. ( baumeister, 1990; hayes ve gifford, 1997)