Selim şuan ne yapıyor acaba?
...Adın ne?" "Selim." "Bugün ayın kaçı?" "24 Aralık 2004." [Gerçek tarihtir; bu uygulamayı o gün yapmıştım.] "Kaç yaşındasın?" "On iki." "Selim gözünü kapa ve beni iyi dinle. Gözünü açtığın zaman aradan yirmi yıl geçmiş olacak. 24 Aralık 2024'te gözü­nü açacaksın. Anladın mı?" Anladığını belirtmek için başını salladı. Biraz durdum, kısa bir süre sonra, "Lütfen gözünü aç Selim" dedim. Açtı. "Bugünün tarihini söyler misin?" "24 Aralık 2024." "Kaç yaşındasın. Biraz durakladı, sonra gülümseyerek, "Otuz iki," dedi. "Ne iş yapıyorsun?" "İç mimarım." Bir yandan da göz ucuyla annesiyle babasına bakıyordum, yüzlerinde hayret belirten hafif bir tebessüm oluştu. Belli ki onlar da Selim'in söylediklerini ilk defa duyuyorlardı. "Nerede çalışıyorsun?" "New York, Manhattan'da."... (Yirmi yıl önceki kendini kitaptan okuduğunu düşünsenize :) Tam yirmi yılda olmamış)
Tedavilerin rutin boyutu fazla sıkıcı sayılmazdı, hoş, ara sıra kasvet basmıyor da değildi, örneğin hastalarla sohbetin dozunu kaçırırsam bir tür baş dönmesi beni alıp uzaklara götürüyordu, sanki hastalar kendileriyle birlikte beni de, çaktırmadan, sıradan iki konuşma arasında, masum görünüşlü sözlerle, alıştığım kıyıların uzağına sürüklemişler gibi, hem de kendi çılgınlıklarının göbeğine kadar. Bir an için bu durumdan nasıl kurtulacağımı düşündüğüm oluyordu, acaba farkına varmadan, bir daha çıkmamacasına, o delilikleriyle birlikte içeri mi tıkıldım yoksa diye.
Reklam
Kimliğim ile kişiliğim arasındaki bunca medcezirden sonra zihnimdeki soru cevapsız kalmıştı : "Acaba ben kendim miyim?"
Sayfa 180
"Kapıya bıraksam derdimi bulup alan olur mu acaba? Ya da bir çöpün kenarına veya bir deniz kıyısına, bıraksam alır götürür mü bu kopkoyu hüznü? Kalbimin çıtırtılarını duyuyorum. Tek tek kırılıyor her bir parçası. Hani bir bebeğin doğumunda denkmiş ya yirmi kırığa sancısı.Kaç kırığa tekabül eder ayrılığın hiç bitmeyen acısı. Düş yorgunu yüreğim iflah olmaz bundan gayrı. Söyleyin ona, aramasın beni buralarda. Yansıdığı kalp yitti, hükümsüzdür."
Sayfa 59 - Huşu AğacıKitabı okuyor
EDİP CANSEVER’LE YAŞAMI BESLEYEN ÖLÜM ÜSTÜNE
E.C.: “Olsa, başlangıçlar sona kalsa”, oradan başlayalım. Burada belirli bir kadınla erkek usul usul konuşuyorlar. Konuştukla­ rı aşk sözleri olabilir. Genellikle güzel saydığımız başlangıçlar yavaş yavaş eskir, bir “son”a gider. Son hiçbir zaman başlangıç gibi güzel değildir. Başlangıç her sondan güzel olduğu için orada bir dilek var. Başlangıçlar sona kalsa acaba nasıl olur? Daha güzel olur mu diye bir dilek. Bu bizim günlük yaşamımızda her zaman vardır. Örneğin kendini düşün, çok sevdiğin bir şeyi yiyorsun, en iyi parçayı sona bırakmak ister insan. Çocuklar gazoz içerken, bilmem dikkat ettin mi, bir yudum alırlar sonra kaldırıp bakarlar, bir yudum daha alırlar bakarlar. Hep başlangıcı koruma isteğidir bu. İnsanlarda böyle bir duygu var. Bu da bir ilişkidir. Başlangıç iyi bir ilişki olduğu için o başlangıç sona kalsa sanırım daha güzel bir şey olacak. Bu bir istek olarak ele alınabilir.
Bir ses bekliyor kulağım. Bir cümle. Yalnızca bir cümle. Hepimiz, acaba, aynı cümleyi mi bekliyoruz? Ne dersin ?
Sayfa 23 - Edebiyat Dergisi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.