Sigaramın Dumanında Adın Var
Her yaktığım sigarada aklıma geliyorsun, Önce gülüveriyorum senli anılara, Gözlerimde canlanıyor o güzel günler, Kalbimde çınlıyor sevda dolu sözlerin. Sigarayı her dudaklarıma götürdüğümde, Seninle geçen o anılar doluyor zihnime, Bir tebessüm beliriyor dudaklarımda istemsiz, Ama ardından acı bir hıçkırık boğuyor beni. Her duman, seni biraz daha yakın hissettiriyor, Ama bir o kadar da uzaklaştırıyor aslında, Dumanın içinde kaybolan yüzün, Yüreğimde kocaman bir boşluk bırakıyor. Her yaktığım sigarada aklıma geliyorsun, Önce gülüveriyorum senli anılara, Sonra ağlıyorum senin yokluğuna, Ve bir kez daha anlıyorum, Seni ne çok sevdiğimi, nasıl özlediğimi. Bir zaman belki yine aniden çıkarsın karşıma Belki de seni İlk gördüğüm günkü gibi gülümsersin bana
Emilia yorulmuştu. Yoğun bir gündü, Bay Ash'e günün raporunu verdikten sonra biraz dinlenmeyi planlıyordu. Ofisin kapısını tıkladı. "Girin." kapıyı yavaşça aralıyarak girdi içeri. "Bay Ash, yeni kazançlar elde ettik. Ayrıca karşı kalenin ajanlarından birkaç kişiyi yakalamayı başardık." Ash bu duruma sevinmişti
Reklam
Kendi kitabımdan kesitler
Benden nefret etmeyeceğine söz ver dedi. Aslında o kadar çok korkuyordu ondan nefret ederim diye, nefretin anlamını bilmiyordu, bilse kesinlikle bunun veda olduğunu anlardı geri dönüşü olmayan veda, belki de nefret et diye yalvarırdı ama ben son kez gözlerinin içine bakarak -Senden nefret etmeyeceğime söz veririm dedim Nefretin anlamını bile bile nefret etmeyeceğim dedim. Bir vazgeçişti bu, bir vedaydı bu, sevdiğim kadın anlamadı sadece mutluydu gideceği için içi hüzünlü ama gülüşünde tebessüm vardı -sözlerinde yaşam bulduğum kadının- acı bir tebessüm vardı yüzünde -Kuzey, Beni tanıdıkça nefret etme benden dedi son defa -Alya, senden asla nefret etmeyeceğim dedim son defa Gülümsedi içi yana yana gülümsedi. Ah be sevgilim keşke bilseydin senden nasıl vazgeçtiğimi.....
Ruh Günlüklerim
Kadın yine herzamanki gibi bir fincan acı kahvesini alıp geçti verandasına. Havanın oldukça sıcak olduğu bir yaz günüydü. Takvim yaprağından günü koparıp aldı. Günü geceye teslim eden bir edayla dudak kıvrımlarından bir tebessüm uyandı. Uyandı ve dedi ki, "Bugünde mutlu olmadık şükür". Dilindeki şükür isyan değildi. Öyle alışmıştı ki artık hayatın acımasız oyunlarına bazen nerde ebeleneceğini dahi kestiremiyordu. Bir yudum daha aldı acı kahvesinden ve şöyle kolaçan etti gökyüzünü yıldızlar ona gözünün görebileceği kadar yakın ama tutamayacağı kadar uzaktı. İçinden bir an keşke dedi. "Keşke yıldızlara merdiven dayayabilseydim." Bu abuk sabuk isteği bile bir an onu mutlu etmek için kafiydi. Sahi neydi mutluluk? Hayalini kurduğumuz abuk sabuk düşlerimizin olmayacağına inandığımız his miydi? Yoksa yaşarken var olduğuna inandığımız ama hiç var olmamış gibi bizi yüzleşmeye mecbur bırakan gerçekler mi? . . . Evet haklısın "kalbim" bugün de yoruldun... Evet haklısın "aklım" bugünde kayboldun... S. Y
Devriyeler dolanıyor bir deli başımda Gözyaşımda kuruttuğum aşk ayrılıklara bedel Puslu yarınlarla tarumar olacak bedenim Neyin bedelini ödemeyi unuttum da akacak gözyaşını durduramıyorum Tesiri yok sözcüklerin Dudağımda bir kırık tebessüm Geçecek denilen hissiyatlar vazgeçmemekte ısrarcı Acı bir son pazarlığı hüküm sürerken zihnimde Nelere emanet edecegim sevgilerimi bilemiyorum 3/5/2024 Pınar PEKĞÖZ
Çocuk neydi sahi? Cennet kokusu? Bir nefes? Anne baba ilgisi şefkati? Sıcak bir yemek? Huzurlu bir uyku? Güven? Tebessüm? Masumiyet? Peki onca çocuk neden kan kokusuyla tanıştı? Neden annesiz babasız bırakıldı? Neden bir sıcak yemekten bir huzurlu uykudan mahrum bırakıldı? Neden gözlerinde tebessüm yok? Neden o gözler korkuyla bakıyor? Sözlerinde neden bunca acı bunca kırıklık var? Çetin bir gün bizi bekliyor...
Reklam
726 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.