Hazlar birikmediği gibi acılar da birikmez. Ömrü boyunca ağrı çeken hasta, ağrısının son bulduğu ilk anda, hiç ağrı çekmemiş bir duruma gelir. Yaşadığımız acılar insanın bedeninde birikseydi, acıdan inlemeyen tek bir insan bile kalmazdı. Her elem geçicidir ve geçmesiyle ruhta manevi bir lezzet bırakır. Hüküm giymis, hapishaneye atılmış ve cezasını bitirmiş bir mahkûm kim bilir nasıl bir mutluluk içerisindedir. O gün, o şehirde, hiç hapishaneye girmemiş, dolayısıyla oradan çıkma bahtiyarlığına
erememiş insanlar, o mutluluktan, o lezzetten o anda mahrumdurlar. Acı, kendi miktarinca mutluluğu içinde saklar. Kalpteki her ferahlık, önceden çekilmiş bir sıkıntının sonucudur.
"Augusto Perez sensin ha!" denecek bana. Ama hayır! Gerçek olan şu ki, bütün roman kişilerimi, yarattığım bütün kahramanları -koca bir ahali- ruhumdan, içten gerçekliğimden çıkarmış olmamdır, bizzat ben olmaları başka bir şeydir. Çünkü bizzat ben kimim? Miguel de Unamuno imzasını atan kimdir? Sahi... kişilerimden birisi, yaratıklarımdan birisi, acı çeken kahramanlarımdan birisiyim. Ve bu, sonuncu ve en içten olan ben, çok üstün olan, olağanüstü ben -ya da kendiliğinden var olan- kimdir? Tanrı bilir... Belki de bizzat Tanrı...
Sayfa 8 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Modern Klasikler DizisiKitabı okudu
Ömrümün kaç baharını benden aldığını biliyor musun? Hiçbir şey bilmiyorsun sen, çünkü ancak darbe yiyen bilir onun ne olduğunu, darbeyi vuran değil, sadece acı çeken bilir acının ne olduğunu.