Tahsin Gün

Sabitlenmiş gönderi
Kendi geçmişinden kopmuş bir halk ya da sınıf, seçmede ve eyleme geçmede tarih içinde kendi yerini bulmuş bir sınıf ya da halktan çok daha az özgürdür . İşte bunun için -tek neden de budur zaten- geçmişin tüm sanatı bugün siyasal bir sorun olarak karşımızdadır.
Sayfa 33 - Görme Biçimleri, Ways of Seeing, John Berger, Metis Yayınları, 1986, İngilizce'den Çeviren: Yurdanur SalmanKitabı okuyor
Reklam
Tahsin Gün tekrar paylaştı.
“Tempus edax, homo edacior.” “Zamanın gözü kördür, insan ahmaktır.”
Tahsin Gün
@tahsingun·Started reading a book
Deniz Ürperiyor Uzakta
Deniz Ürperiyor UzaktaCevat Çapan
7/10 · 6 reads

Reader Follow Recommendations

See All
Kış Bitti - Cevat Çapan
"Vedalaşmaların ilmini yaptım ben," Sürgünlerin uzmanlığını. Bir vapur nasıl kalkar bir limandan. Tren nasıl acı acı öter, öğrendim Yıllarca mektuplarla yaşadım. Kaçak tütün, yasak yayın Larla beslendim. Unutmadım. Unutmadım. En çok yelkenleri özledim Bozkırın buzlu yalnızlığında. Dağlar yoktu, dağlar yoktu, Rüzgârlara yaslandım. Çılgın mıydım, tutsak mıydım Yüreğinde karanlığın? Kan kurudu - Ben gül oldum açıldım.
Sayfa 23 - Adam Yayınları, Birinci Basım : Ekim 2003Kitabı okuyor
16
Parmenides'in tersine, Beethoven'in ağırlığı olumlu bir şey olarak görüyordu anlaşılan. Almancadaki schwer sözcüğü hem "zor" hem de "ağır" ya da "ağırlıklı karar" olarak da yorumlanabilir. Bu ağırlıklı karar, yazgının sesiyle özdeştir ("Es muss sein!"); gereklilik, ağırlık ve değer birbirinden ayrılmaz biçimde örülmüş üç kavramdır; sadece gereklilik ağırdır ve sadece ağır olan şey değerlidir. Beethoven'in müziğinin vardığı sonuç budur ve bunun kökeninin Beethoven'in kendisinden çok Beethoven yorumcularından kaynaklandığını söylemek mümkünse de (hatta kesinlikle söylenebilirse de), hepimiz az çok paylaşırız bu düşünceyi; insanın büyüklüğünün, yazgısını Atlas'ın dünyayı sırtında taşıdığı gibi tasımasından kaynaklandığına inanırız. Beethoven'in kahramanı metafizik ağırlıkların haltercisidir.
Sayfa 41 - İletişim Yayınları, 41. BASKI, 2014, Çeviren: Fatih ÖzgüvenKitabı okuyor
Reklam
Bîr
Virginia Woolf Haziran 1938'de, savaşın kökleri üzerine kendi cesur ve pek de hoş karşılanmayan görüşlerini dile getirdiği "Three Guineas" adlı kitabını yayınlamıştı. Bu kitap, yayınlanışından önceki iki yılda, gerek Woolf'un gerekse can dostlarıyla yazar arkadaşlarından çoğunun tüm dikkatlerini İspanya'daki faşist ayaklanmanın yayılarak ilerleyişine yoğunlaştırdıkları bir dönemde basılmış ve Londra'da yaşayan, "Sizce savaşı nasıl önleriz?" sorusunu yönelten seçkin bir avukattan gelen bir mektuba oldukça gecikmiş bir cevap olarak kaleme alınmıştı. Woolf bu mektuba verdiği cevaba, avukatla kendisi arasında sahici bir diyalog kurulamayacağı şeklinde iğneleyici bir gözlemle başlıyordu. Öyle bir diyalog kurulamazdı, çünkü, onlarher ne kadar aynı sınıfa, 'eğitimli sınıf'a ait olsalar da, aralarında onları ayıran muazzam bir uçurum bulunmaktaydı: avukat bir erkek, yazar ise bir kadındı. Savaşı erkekler yapardı. Erkekler (erkeklerin çoğu) savaştan hoşlanırlardı, çünkü erkeklerin gözünde "savaşmakta bir şan, bir zorunluluk, bir tatmin" vardı, oysa kadınlar (kadınların çoğu) böylesi duyguları hiç hissetmezler ya da savaştan hiç hazzetmezlerdi. Virginia Woolf gibi eğitimli (siz bunu 'ayrıcalıklı, tuzu kuru' diye okuyun) bir kadın bile savaş hakkında ne kadar çok şey bilebilirdi ki? Savaşın cazibesinden söz açılınca kadınların kapıldığı irkilme duygusu erkeklerinkiyle aynı olabilir miydi?
Sayfa 1 - Regarding the Pain of Others, 2003; Agora Kitaplığı, 2003, Türkçesi: Osman AkınhayKitabı okuyor
Tahsin Gün
@tahsingun·Started reading a book
Başkalarının Acısına Bakmak
Başkalarının Acısına BakmakSusan Sontag
8.3/10 · 457 reads
Çünkü sevecenlikten daha ağır bir şey yoktur dünyada. Kişinin kendi acısı bile, başkasıyla, başkası için hissettiği, imgelemle yoğunlaşan ve yüzlerce yankıyla uzadıkça uzayan bir acı kadar ağır çekmez.
Yedi yıl Tereza'nın kölesi olarak yaşamıştı, attığı tek bir adım bile onun gözünden kaçmadan. Bileklerine demir gülleler bağlasa bu kadar olurdu ancak. Birdenbire çok daha hafifledi adımları. Ayakları yerden kesildi, yükseldi. Parmenides'in büyülü alanına girmişti; varolmanın o güzelim hafifliğini tadıyordu.
Sayfa 38 - İletişim Yayınları, 41. BASKI, 2014Kitabı okuyor
Tereza'ya olan aşkı güzeldi ama yorucuydu da; sürekli olarak ondan birşeyleri saklamak, hileye başvurmak, örtbas etmek, ona rol yapmak, gereğinde cezalandırmak, gereğinde yatıştırmak, kendi duyguları hakkında hesap vermek, kıskançlığı, çektiği acılar ve rüyaları karşısında savunmaya geçmek, kendini suçlu hissetmek, mazeretler bulup özürler dilemek zorunda kalmıştı. Artık yorucu olan ne varsa kaybolup gitmiş, sadece güzellik kalmıştı geriye.
Sayfa 38 - İletişim Yayınları, 41. BASKI, 2014Kitabı okuyor
Reklam
Oturduğu apartman dairesine gitmek üzere (eve bu arada masa, iskemleler, kanepe ve halı gelmişti) otelden çıkarken, büyük bir mutlulukla, evini sırtında taşıyan bir sümüklüböcek gibi yaşama biçimini de yanında taşıyıp getirdiğini geçirdi aklından. Tereza ile Sabina, yaşamının iki kutbuydu; ayrı ve uyuşmaz, ama eşit derecede çekici.
Sayfa 36 - İletişim Yayınları, 41. BASKI, 2014Kitabı okuyor
Dubçek (2/2)
Uzlaşma ülkeyi olabileceklerin en kötüsünden korudu: Zamanında herkesi dehşete düşürmüş olan ölüm cezalarından ve kitleler halinde Sibirya'ya sürülmekten... Ama bir şey gün gibi ortadaydı: Ülke zorbaya boyun eğmek zorunda kalacaktı; ilelebet kekeleyecek, dili dolaşacak, Dubçek gibi soluğu tıkanacaktı. Karnaval bitmişti. Günlük, alelade ıstırap başlamıştı.
Sayfa 34 - İletişim Yayınları, 41. BASKI, 2014Kitabı okuyor
İçinde yaşadığı yeri terk etmek isteyen kişi mutsuz kişidir.
Sayfa 35 - İletişim Yayınları, 41. Baskı, 2014, İstanbulKitabı okuyor
Tahsin Gün
@tahsingun·Thinking of reading a book
Dubçek (1/2)
Doğruydu: Genel heyecean dalgası ilk bir haftayı geçmedi. Milletvekilleri Rus ordusu tarafından birer suçlu gibi alınıp götürüldüler. Nerede olduklarını kimse bilmiyordu, yaşamlarından kaygı duyuluyordu. Ruslara duyulan nefret halkı alkol gibi sarhoş etmişti. Sarhoş yaşanan bir nefret karnavalıydı. Çek kentleri, alaylı laflar, dörtlükler, şiirler ve herkesin cahiller sirki diye suratlarına güldüğü Brejnev'le askerlerinin karikatürleriyle dolu, elle boyanmış afişlerle donatılmıştı. Ama hiç bir karnaval sonsuza dek sürüp gitmez. Bu arada, Ruslar, Çek milletvekillerini Moskova'da bir uzlaşma anlaşması imzalamaya zorlamışlardı. Dubçek yanında milletvekilleriyle Prag'a döndüğünde radyodan bir konuşma yaptı. Altı gün süren alıkonulmadan sonra öylesine perişan olmuştu ki, zorlukla konuşabiliyordu; kekeledi, sık sık soluğu tıkanmış gibi oldu; iki cümle arasında uzun süre duralıyor, bu duralamalar neredeyse otuz saniyeyi buluyordu.
Sayfa 34 - İletişim Yayınları, 41. Baskı, 2014, İstanbulKitabı okuyor
Prag işgali
Tomas İsviçre'deki doktorun önerisini hiç düşünmeden geri çevirdiyse, bunu Tereza için yapmıştı. Onun gitmek istemeyeceğini sanıyordu. İşgalin ilk haftası süresince neredeyse mutluluğu andıran bir kendinden geçme içindeydi Tereza. Elinde fotoğraf makinesiyle sokak sokak dolaştıktan sonra, makinedeki filmleri yabancı gazetecilere veriyor, gazeteciler bu filmler için birbirlerine giriyorlardı. Bir keresinde çok fazla ileri gidip de, tabancasını bir grup insana çevirmiş bir Rus subayının fotoğrafını yakından çekince tutuklandı ve geceyi Rus karargâhında geçirdi. Orada kurşuna dizmekle gözünü korkuttular ama, salıverildiği an elinde makinesi gene sokaklardaydı.
Sayfa 33 - İletişim Yayınları, 41. BASKI, 2014Kitabı okuyor
2,576 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.