Böğür böğür ağlamak istiyorum.
Nereye gideyim?
Benim yerim neresidir?
Kimlere doğru varayım?
Beni kimler anlar? Kimler derdime deva bulur? Beni bu illetten, beni bu gurbetten kim kurtarabilir? Hangi kardeş? Hangi hemşire? Hangi can yoldaşı? Hey, ana toprak, ne kadar merhametsiz, ne kadar katısın? Benim ıstırabıma ne kadar yabancısın? Ben senin üvey evlâdın mıyım? Yoksa sen mi benim üvey anamsın? Eğer, ben senin üvey evlâdın isem bu kolu kimin yolunda feda ettim?
Yakın tarihi acılarla örülmüş bir halkın yine acıklı hikayelere sığınmasını Batılı sosyolojik argümanlarla açıklayabilmenin pek mümkünatı yok. Güldüren şeyleri de seviyoruz fakat "gerçek olan acııklı olan" diye düşünüyoruz.
Gazâlî, İhyâ’’nın Şerhu acâibi’l-kalb bölümünde ruhun (kalb) güçlerinden bahseder. Ona göre kalp sultana, bedenî güçler de yardımcı, hizmetçi ve ordulara benzer. Kalbin bazı güçleri baş gözüyle, bazıları da akıl gözüyle görülür. Kalbin baş gözüyle görülen ordusu el, ayak, göz, kulak, dil ve diğer dış ve iç organlardır. Bunların her biri fıtratları gereği kalbe boyun eğip hizmet eder. 262 Kalp meselâ göze açılmasını emrettiğinde göz açılır, ayağa hareket etmesini emrettiğinde ayak hareket eder, dile konuşmasını emrettiğinde dil konuşur. İnsan, nasıl ki yolculuk yapmak için binit ve azığa ihtiyaç duyarsa Allah'a kavuşmak amacıyla yaptığı yolculuk için de bu orduya ihtiyaç duyar. Kalbin bineği beden, azığı ise bilgidir. Kul en uzak menzile ulaşmak için, dünya isminin de işaret ettiği üzere, en aşağı menzili geçmek zorundadır. Fakat bunun için bedenini koruyup kollaması gerekmektedir. 263