"Neden bu kadar sertsin?" Demişti bir zamanlar alalede kömür bayağı elmasa;
"Oysa biz yakın akraba degilmiyiz?"
Neden bu kadar yumuşaksınız? Diye soruyorum ben size, ey kardeşlerim!
"Yoksa kardeşlerim degilmisiniz?"
Neden böyle yumuşak, böyle uysalsınız.
Neden her şeye bu kadar razısınız? Neden bu kadar inkar ve reddediş var yüreklerinizde? Bu kadar az kader var bakışlarınızda!
Ve kader olmayacak, acımasızlar olmayacaksanız; nasıl zafer kazanacaksınız benimle birlikte?
Sertliğiniz şimşek gibi çakmak, kesmek ve deşmek istemiyorsa; günün birinde benimle birlikte nasıl yaratacaksınız?
Çünkü yaratanlar serttir. Bin yıllık istemin üzerine maddenin üzerine kazır gibi kazımayı, mutluluk olarak görmelisiniz. Maddeden daha sert, maddeden daha asil. En asil olandır yalnızca bütünüyle sert olan.
Bu yeni levhayı koyuyorum önünüze; Ey Kardeşlerim: "SERTLEŞİN"
"Ama ben halk için yararlı olamam. Şu zavallı durumuma, yıkılmaya yüz tutmuş gövdeme bir bakın. Yirmi sekiz yaşındayım ve ölmek üzereyim. Oysa bundan on yıl önce yüz kiloyu kolayca yüklenir, daha yetmiş yıllık ömrüm olduğunu düşünürdüm, mezara dek. Ama bir yaşamın hesabını yapamaz oldum. Acımasızlar benim yaşamımdan kırk yıl çaldılar. Evet, kırk yıl..."
Sözler! Salt sözler! Ne korkunç şeylerdi! Ne yalın, ne canlı, ne acımasızlar! İnsan onlardan kaçamıyordu. Ne ince bir büyü vardı onlarda! Biçimsiz nesnelere biçim verirler, keman gibi, ut gibi onların da kendilerine özgü bir müzikleri vardı sanki. Salt sözler! Söz gibi gerçek var mıydı ki?
Kadınlık yazgısı çilelerle özdeş sayılıyor hâlâ. Kadın belleği, kayıplar ve yitimlerin ortak anılarıyla dolu. Öyle bir bellek ki bu, öncelikle kadınlar, birbirlerinin kişisel bütünlüğüne ve yaşama zevkine sahip çıkmada kıskanç ve acımasızlar. Yazgına sessizce katlan ve ağır ol, gözleriyle bakıyorlar hemcinslerine.