Meryem çocuğunu kucağına alıp kavmine getirdi. ‘Ya Meryem!’ dediler, ‘Sen gerçekten tuhaf bir iş yapmışsın. Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan, annense fahişe bir kadın değildi. Sen ne yaptın böyle!’ Meryem, ‘Ona sorun!’ anlamında bebeğe işaret etti. Onlar, ‘Beşikteki bir bebek ile biz nasıl konuşuruz?’ dediler. Bebek, ‘Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. O bana Kitab’ı verdi ve beni peygamber seçti. Nerede olursam olayım beni mübarek kıldı; hayatta olduğum sürece bana namazı, zekâtı emretti. Anneme karşı beni iyiliksever kıldı; katı yürekli ve âsi bir insan yapmadı. Doğduğum gün de öleceğim gün de diriltilip kaldırılacağım günde de bana esenlikler lütfetti.’ dedi. İşte, hakkında şüphe edip tartıştıkları Meryem oğlu İsa, Hakk’ın kavlince budur. Allah’ın oğul edinmesi olmaz. Hâşâ! O bundan çok yücedir. O, bir şeyin olmasını istediği zaman, ona sadece ‘ol!’ der; o da hemen oluverir. Hiç şüphe yok ki Allah, benim de sizin de Rabb’inizdir. O hâlde O’na kulluk edin. İşte, Sırat-ı Müstakim budur.”
Sayfa 67 - Fecr yayınları
Selâmla söze başlamak, selâm vermek sünnettir. Selâm almak ise vermekten daha önemlidir.
Reklam
Mazlum kendisine haksızlık edene o kadar beddua eder ki onunla dengeye gelir. Sonra haksızlık edenin onda hakkı kalır ve onu kıyamet gününde ondan ister. Hadis-i Şerif
Sayfa 31 - İlke YayınlarıKitabı okudu
Dedikodu, Müslümanın otuz kez zina etmesinden daha kötüdür.
Sayfa 21 - İlke YayınlarıKitabı okudu
Adab-ı Muaşeret
Tam Türkçesi "toplumsal ilişki kuralları" diye özetlenebilir ama daha çok "görgü kuralları" olarak biliyoruz. Sofrayı da içeren ama ondan ibaret olmayan ve kültürel farklılıklar arz eden bu geniş kurallar bütününe baktığımızda her ne kadar, evet, görgülü olmanın belirtisi kabul edilseler de, köklerine indiğimizde bireylerin sorunsuz ve gerginlik yaşamadan birarada var olmasını sağlayan bir kontra! olma hali daha öne çıkıyor.
Sayfa 430
Bütün bunların anlamı din anlayışı ve dili itibariyle modern ama siyâsî kültürü ve devletle, padişahla alakalı alışkanlıkları itibariyle olabildiğince geleneksel muhafazakâr; bir başka şekilde söylersek "modern, dindar, itaatkâr" yeni bir nesil yetiştirmeye yönelmek olacaktır. Belgelerde geçen ifadeleriyle söylersek; "tahsil-i ilm ü marifet ve iktisab-ı hüsn-i hulk u terbiyet eden" [b/ilim tahsil eden ve güzel bir ahlâk ve terbiye kazanan], "akâid-i diniye ve âdâb-ı İslâmiyenin takviyesine" [dinî inançların ve İslâm âdâbının kuvvetlenmesinel çalışan, aynı zamanda "ayrı ayrı efkâr ve etvâr ile mütehallik ve muttasıf olmayan" [ayrı ayrı fikirler, tavırlar ve ahlâk taşımayan] yeni bir Osmanlı vatandaşı tipi ve bireyi vücuda getirmek. İç çelişkileri de olan bu zor işin büyük ölçüde başarıldığını söylemek sanıyorum yanlış olmayacaktır. Fakat bu sürecin meyveleri arasında eski siyaset anlayışını ve kültürünü, bu arada hilafet ve saltanat fikrini değiştirip dönüştürecek meşrutiyetçi ve hürriyetçi yeni fikirli Osmanlı aydınları ile padişahı yerinden edecek yeni siyasî teşebbüsler ve arayışlar da bulunacaktır. Yani modern, dindar olmakla beraber itaatkâr tarafı zayıf olan yeni nesiller.
Sayfa 330Kitabı okudu
Reklam
212 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.