Dışardan bakıldığında aslında hiç de bir sanatçının dış görünüşünü yansıtmayan, sıska çelimsiz,saçlarına aklar düşmüş, gür ve dağınık sakallı, başında eski bir kasket, elinde bir tesbih,omuzlarının üstüne attığı eski, yırtık ceketiyle bir adam çıkar ve sesi titremeye başlar.
Uzun, upuzun,çığlığa benzeyen bir ses, insanı derinden sarsan tiz bir ses gelir uzaklardan.
Dinleyen her kulak, her kalp, her ruh içinde hisseder bu titreşimi, ses tellerinden yapılmış bir duygu şölenidir âdeta.Kimi zaman hawar ile, kimi zaman uzun bir ax ile başlar. Bazen sevgiliye, bazen kardeşe, bazen anaya,bazen babaya, bazen bir yoldaşa duyulan özlemi, bazen çaresizliği, iç çekişleri, feryad u figanları, dışa vurulamayan bir intikamın, aşağılanmışlığın, ezilmişliğin, yok edilmişliğin, katledilmişliğin sesidir bu.
Şüphesiz ki Kolay değildir.
Keyiften ya da zevkten ya da ticaretten ya da ünden ya da şandan değil,mecburiyetten haykırmaktan, dert yakmaktan, ölülerini gömmekten ve onlara hasret duymaktan başka elinde hiç birşey kalmamış, başka hiç bir çaresi olmamış bir halkın coğrafyasının kalbinden çıkmıştır. Bir değil bir çok anlamı vardır her birinin. Aşk, İsyan, acı, umut, keder, parçalanmışlık....
Hepsi bir aradadır ve bu yanık yüreklerin içindedir.
Bir halkın bütün hikayesi bir "dengbejin"
yüreğindedir....