Hayattan çok az şey istedim – ama o, o kadarını bile esirgedi benden. Azıcık güneş, kırlar, bir lokma ekmek bir lokma huzur, canımı fazla yakmayacak bir yaşama bilincim olsun ve bir de ne kimseye muhtaç olayım ne el âlem bana muhtaç olsun.
"Köleliğin sessizliği yerine özgürlüğün fırtınalarını tercih ederiz".
İyi de, günümüzde özgürlük hiç de fırtınalı değil, kölelik de sessiz kalmıyor.
Günümüze egemen olan özgürlüğün sessizliği.
Aslında ne özgürlüğün önemi kaldı ne de köleliğin; değer lerin belagati öldü. Geriye bir tek fırtına kaldı, gerçek bulutları sıcak yıldırımlarla aydınlatan; bir de sessizlik, gerçek sessizlik, fırtına öncesinde göklerdeki sessizlik.
Çünkü erkekler, hadım edilmiş kadın hikayesine inanmazlar; kadın bedeninin mükemmel olduğunu ve hep eksiksiz olarak kalacağını bilirler. Gözlerinden yansıyan da budur. Bir kadının bedeninin çırılçıplak kalabilmesi ve kendini sakınımsız sunabilmesi, çok güçlü olduğunun belirtisidir. Erkek ise, fahişeliğin gücünü hiçbir zaman tadama yacaktır; doğurmanın da.
Herşeyden önce unutmamalısın ki, yaşam zordur :
"yaşamak" ise kolaydır; sana, istemeden, verilmiştir;
sana verilen kadarı da, koşulsuz, öylesine, senindir -kolayca, ' haf i f çe' . . .