Onlara göre,"koşullar insanı itiyormuş" bunu yapmaya;koşullar,işte bu kadar! En sevdikleri cümle de bu! Buradan da şu sonuç çıkıyor:Eğer toplumsal düzen normal bir biçimde oluşturulursa ortada, başkaldıracak nedenler de kalmayacak ve bir anda suç olgusu yok olacak, tüm insanlar erdemli davranacak... Burada doğa hiç hesaba katılmıyor, kapı dışarı ediliyor ve yok sayılıyor. Onlara göre, tarihsel gelişimi ile CANLI bir yol izleyen toplum, en sonunda kendisi için normal olan düzeni kurmak yerine, bunun tam tersi gerçekleşecek; başka bir deyişle, birbirlerinin matematiksel hesaplarından çıkan bir sistem, hiçbir tarihsel ve canlı yolu izlemeksizin, hiçbir süreçten geçmeksizin bir anda bütün insanlığı değiştirip yeniden yapılandıracak ve her şey bir anda adil ve kusursuz oluverecek! Ve işte bu yüzden, bu kafalar tarihi içgüdüsel bir biçimde reddederler, sevmezler:"Tarihte yalnızca çirkinlikler ve budalalıklar var" diyorlar ve her şeyi bu "budalalık"düşüncesiyle açıklıyorlar! Yaşamın CANLI SÜRECİNİ de sevmemeleri bu yüzden. Çünkü nasıl olsa YAŞAYAN CANLARA gerek yoktur! Çünkü yaşayan can, yaşamı talep eder, mekanik düşünceye başkaldıracaktır; yaşayan can kuşkucudur, tutucudur! Oysa onların isteği ölüm kokuyor ve kauçuktan yapılabilir, en azından canlı değil, irade yok, başkaldırı yok, tam bir köle zihniyeti var...